“Verbal”
fiilden türetilen, cümle içinde diğer bazı elemanlar yerine kullanılan
kelimelere denir. Bu kelimelerin kökü adından da anlaşılacağı gibi fiildir.
Başlıca üç gruba ayrılarak incelenir.
1. The
Gerund : Ulaç
2. The
Infinitive : Mastar
3. The
Participle : Ortaç
FİİLLERİN INFINITIVE ve GERUND HALLERİ :
A: PRESENT
INFINITIVE
GERUND
Active : To
finish bitirmek finishing bitirme / bitiriş
To drive sürmek driving sürme
To write yazmak writing yazma
To see görmek seeing görme
To be olmak being olma
To laugh
gülmek
laughing gülme
Passive : To be
finished
being finished
To be driven being driven
To be seen being seen
To be written being written
B : PAST
PERFECT INFINITIVE
PERFECT GERUND / PARTICIPLE
Geçmiş Zamanlı Mastar Geçmiş Zamanlı fiilden isim
Active To
have finished bitirmiş having finished bitirmiş olma
To have driven having driven
To have seen having seen
To have been having been
Passive To
have been finished
having been finished
To have been driven having been driven
To have been written having been written
To have been seen having been seen
AÇIKLAMA :
Bir
fiilin sonuna “-ing” eklenirse buna “Present Participle” denir. “Present
Participle” “Verb, Noun, Adjective” olarak kullanılabilir. Sonuna “-ing” alan
bir fiil isim olarak kullanılırsa buna “Gerund” denir.
I’m running. Koşuyorum. (Verb / Present Participle)
Running in the morning is healthy for body.
Sabahları
koşmak vücut için yararlıdır. (Gerund / Noun )
A
barking dog never bites. Havlayan köpek ısırmaz. (Gerund
/ Noun )
Bir fiilin üçüncü haline “Past Participle”denir. “Present Participle” ve “Past Participle”
birlikte kullanılırsa buna “Perfect Participle”denir.
Tabloda “Present” olarak gösterilen
“Active” ve “Passive” “Gerund” halleri, ana cümleye bağlı olarak “Present /
Past Tense” anlamı verebilirler. Bir başka deyişle böyle bir cümlenin zamanı
ana cümleye bağlıdır. Örneğin :
Present : I
may go home after finishing my work.
I may go home after I
finish my work.
İşimi
bitirdikten sonra eve gidebilirim.
Past : I
went home after finishing my work.
I went home after I finished
my work.
İşimi bitirdikten sonra eve gittim.
THE GERUND :
“Gerund”
fiilin sonuna “-ing” takısı getirilerek fiilin isim yapılmasıdır. Fiilden
türetilen bu isim cümlenin öznesi ya da nesnesi olarak kullanılabilir.
Bu yapının eylemin sonuna getirilerek
fiile hareketlilik kazandıran ve zaman eki olan “-ing” takısı ile
karıştırılmaması gerekmektedir. “Gerund” çoğunlukla bir başka fiilden sonra
kullanılır.
Working in a factory is not very
comfortable.
Fabrikada
çalışmak rahat değildir.
My
brother is working in the factory.
Kardeşim fabrikada çalışıyor.
“GERUND”un DEĞİŞİK KULLANIMLARI :
A. Fiilin öznesi olarak kullanımı : Subject of
the verb.
Swimming is a good exercise. Yüzme iyi bir egzersizdir.
Being
lonely is terrible. Yalnız yaşamak çok kötüdür.
Learning
a new language takes time. Yeni bir dil öğrenme zaman
alır.
Loving
is believing. Sevmek inanmaktır.
B. Fiilin nesnesi olarak kullanımı : Object of
the verb
She denied taking the money. Parayı aldığını inkar etti.
I
enjoy reading poem. Şiir okumaktan hoşlanırım.
She
doesn’t mind waiting. Beklemeye aldırmaz.
KENDİLERİNİ GERUND TAKİP EDEN FİİLLER :
ADMIT : İtiraf etmek
He admitted losing the argument.
Tartışmayı kaybettiğini itiraf etti.
APPRECIATE : Takdir
etmek
We appreciate getting your help.
Yardımınızı almaının kıymetini takdir ederiz.
ANTICIPATE : Beklemek,
ummak
I didn’t anticipate meeting her.
Onunla karşılaşmayı beklemiyordum.
AVOID : Kaçınmak,
sakınmak
We can’t avoid inviting her to
the cinema.
Onu
sinemaya çağırmaktan kaçınamayız.
CONSIDER : Hesaba
katmak, düşünmek
I’m considering buying a new
house in Küçükesat.
Küçükesat’ta
yeni bir ev almayı düşünüyorum.
CONTINUE : Devam etmek
M.Kemal continued doing his best
in the face of obstacles.
M.Kemal
engeller karşısında elinden geleni yapmaya devam etti.
DELAY : Geciktirmek,
ertelemek
Sabancı delayed opening the
university. Sabancı üniversite açmayı erteledi.
DENY : İnkar
etmek
The thief denied stealing the
gold. Hırsız altını çaldığını inkar etti.
DETEST : Nefret
etmek
I always detest playing gamble. Kumar oynamaktan daima nefret ederim.
DREAD : Çok
korkmak, ödü kopmak
She dreads walking at night. Gece yürümekten ödü kopar.
ENJOY : Hoşlanmak
I enjoy running in the morning. Sabahları koşmaktan hoşlanırım.
ESCAPE : Kurtulmak
He escaped being punished. Ceza almaktan kurtuldu.
FANCY : Hayal etmek, düşünmek
Can you fancy flying to the moon
? Aya uçmayı hayal edebiliyor musunuz ?
FINISH : Bitirmek
He finished painting the wall. Duvarı boyamayı bitirdi.
IMAGINE : Hayal
etmek
I sometimes imagine taking a long trip.
Bazen
uzun bir geziye çımayı hayal ederim.
INVOLVE : Karışmak,
gerektirmek
Buying a new house involve
spending extra money.
Yeni
bir ev almak fazladan para harcamayı gerektirir.
KEEP : Korumak,
muhafaza etmek
Don’t keep telling the same
story. Aynı öyküyü anlatıp durmayın.
MIND : Sakıncası
olmak
Do you mind opening the door ? Kapıyı açmamda sizce bir sakınca var mı ?
MISS : Özlemek
I will miss being here with you.
Sizinle burada birlikte olmayı özleyeceğim.
POSTPONE : Geciktirmek,
iptal etmek
We shouldn’t postpone opening
this letter.
Bu
mektubu açmayı geciktirmemeliyiz.
PRACTICE : Uygulama yapmak
You must practice writing the
new words.
Yeni
kelimelerin yazma uygulamasını yapmalısınız.
PROPOSE : Önermek
My son proposed buying a new
car. Oğlum yeni bir araba almayı önerdi.
QUIT : Terk
etmek
He will quit smoking soon. Yakında sigara içmeyi terk edecek / bırakacak.
REGRET : Üzüntü
duymak
She regretted reading the
letter. Mektubu okumaktan pişmanlık duydu.
RISK : Riske girmek
I wouldn’t like to risk losing
her.
Onu
kaybetme riskine girmekten hoşlanmam.
SUGGEST : Teklif
etmek, önermek
I suggested reading “Peace and
War”.”Savaş ve Barış”ı okumayı önerdim.
CAN’T HELP : Elinde
olmamak
I can’t help laughing to her. Ona gülmemek elimde değil.
CAN’T STAND : Katlanamamak
I can’t stand waiting for hours.
Saatlerce beklemeye katlanamam.
NOT : Aşağıda verilen fiillerden sonra hem “Gerund”
hem de “Infinitive” kullanılır. Anlamlarında çok az ya da hiç değişiklik olmaz.
To Advice :
tavsiye etmek to hestitate : tereddüt etmek
Attempt : kalkışmak love : sevmek
Bear : katlanmak
like :
hoşlanmak
Begin :
başlamak neglect : ihmal
etmek
bother :
rahatsız etmek prefer
: tercih etmek
continue : devam etmek regret : üzüntü duymak
hate : nefret etmek remember : hatırlamak
intend : niyet etmek try : gayret etmek
forbid : yasaklamak forget : unutmak
I like to walk. Yürümeyi severim.
I like walking. Yürüyüşü severim.
I
can’t bear to look at a snake.
I can’t bear looking at a snake.
Yılana
bakmaya dayanamam.
ANLAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPAN BAZI FİİLLER :
Bazı fiillerden sonra bir “Gerund” ya da
“Infinitive” kullanıldığında anlam değişikliği olur. Bu fiiller :
REMEMBER :
I remember seeing you at the
cinema last week.
Sizi
geçen hafta sinemada gördüğümü hatırlıyorum.
I
must remember to invite her. Onu davet etmeyi
hatırlamalıyım.
FORGET :
I
never forget meeting you for the first time.
Sizinle
ilk kez karşılaştığımı hiç unutmam.
She
forget to call me last night. Dün gece bana telefon
etmeyi unuttu.
REGRET :
I regret leving the school after
five years.
Beş
yıl sonra okulu terk etmekten pişmanlık duyuyorum.
He
regrets to inform met hat my application for the job was unsuccessful.
İş
başvurumun başarısız olduğunu bana bildirmekten üzüntü duyar.
STOP :
He
stopped greeting us. Bizi selamlamayı kesti.
He
stopped to greet us. Bizi selamlamak için durdu.
TRY :
She
will try washing her hair with the new shampoo.
Saçını
yeni şampuanla yıkamayı deneyecek.
You must try to overcome your
difficulties.
Güçlüklerinizi yenmeye gayret etmelisiniz.
PREPOSITION + V (ing) OLARAK KULLANIMI :
He left without saying good-bye.
Allahaısmarladık demeden ayrıldı.
Some
gypsies earn their living by mending copper ware.
Bazı
çingeneler hayatlarını bakır eşya tamir ederek kazanır.
They
saved her from drowning. Onu boğulmaktan kurtardılar.
Yukarıda belirtilen kurala “Verb +
Preposition” içeren deyimler de girerler.
He gave up smoking. O sigarayı bıraktı.
I’m
interested in learning foreign language.
Yabancı
dil öğrenmeye ilgi duyuyorum.
She is crazy about dancing. Dansetmeye bayılır.
Genelde
sonlarına “Preposition” alan fiillerden sonra bir isim kullanılır. Eğer bir
isim değil de bir fiil kullanmak istersek fiilin sonuna “-ing” getirip isim
yaparız.
I’m fond of football. Futbolu çok seviyorum.
I’m
fond of playing football. Futbol oynamayı seviyorum.
She
is used to Turkish coffee. Türk kahvesine alışıktır.
She
is used to drinking Turkish coffee. Türk kahvesi
içmeye alışıktır.
KENDİSİNİ “GERUND” TAKİP EDEN DEYİMLER :
Aşağıda
göreceğimiz örneklerde kendilerini “Gerund” takip eden ve oldukça yaygın
kullanılan deyimleri göreceğiz.
TO TALK ABOUT : Bir şeyden bahsetmek
Are you talking about
buying a new car ?
Yeni
bir araba almaktan mı bahsediyorsunuz ?
TO BE TIRED FROM : Bir şeyden yorulmak
I’m tired from carrying this
bag. Bu çantayı taşımaktan yoruldum.
TO HAVE DIFFICULTY IN : Sorunu / Zorluğu olmak
I have difficulty in memorazing
the new words.
Yeni
kelimeleri öğrenmede sorunum oluyor.
TO HAVE EXPERIENCE IN : Bir şeyde deneyimi olmak
He has a lot of experience in
replacing the worn-out parts.
Onun
eskimiş parçaları yenilemekte çok deneyimi var.
TO PLEASURE IN : Bir şeyden haz duymak
I always recieve much pleasure
in helping my son.
Oğluma
yardım etmekten daima haz duyarım.
TO SUCCEED IN : Bir şeyi başarmak
We succeed in completing our
assigment in time.
Görevimizi
zamanında tamamlamayı başardık.
TO INSIST ON : Bir şeyde ısrar etmek
Don’t insist on coming with us. Bizimle gelmekte ısrar etmeyiniz.
TO CHANGE OF : Şansı olmak
There is no change of seeing her
tonight. Bu gece onu görme şansı yok.
TO DIFFICULTY OF : Bir şeyin zorluğu olmak
There is no difficulty of
solving this problem.
Bu
sorunu çözmenin zorluğu yok.
TO DREAM OF : Bir
şeyin hayalini görmek
She always dreams of taking a
new house.
Daima
yeni bir ev almanın hayalini görür.
TO FOND OF (BE) : Bir şeyin düşkünü olmak
He is fond of driving a
Mercedes. O Mercedes sürmeye düşkündür.
TO POSSIBILITY OF : İhtimali olmak
There is a good possibility of
winning the game. Oyunu kazanma ihtimali var.
TO QUESTION OF : Sorunu olmak
This is the question of arguing
the matter. Bu konuyu tartışma sorunudur.
TO SPEAK OF : Bir şeyden konuşmak
Don’t speak of leaving her now.
Şimdi
onu terk etmekten bahsetme
TO THINK OF : Bir şeyi düşünmek
She wouldn’t think of disappointing you.
Sizi
hayal kırıklığına uğratmayı düşünemez.
TO BE TIRED OF : Bir şeyden bıkmış olmak
He is tired of doing the same
things for months.
Aylardır
aynı şeyi yapmaktan bıktı.
TO CONFESS TO : İtiraf etmek
They confessed to failing to do
their Works.
İşlerini
yapmadıklarını itiraf ettiler.
TO LOOK FORWARD TO : İple çekmek, dört gözle beklemek
I’m looking forward to seeing
her again.
Onu
tekrar görmeyi iple çekiyorum.
TO OBJECT TO : Bir şeye itiraz etmek
She doesn’t object to opening
the window.
Pencerenin
açılmasına itiraz etmez.
AYNI ŞEYİ AÇIKLAYAN EKLEME : APPOSITION
I like my work, teaching
English.
İngilizce
öğretme olan işimi seviyorum.
You
have only one aim, finishing this course.
Sizin
bu kursu bitirmek olan tek hedefimiz var.
ÖZNEYİ TAMAMLAYAN NESNE OLARAK KULLANIMI :
My work is teaching English. Benim işim İngilizce öğretmedir.
Her
hobby is playing the guitar. Onun uğraşı gitar
çalmadır.
Bu
kullanımda Özne ve nesnenin yerleri değiştirilebilir.
His main interest in life is
reading books.
Reading books is his main
interest in life.
Onun
hayattaki temel uğraşı kitap okumaktır.
İYELİK SIFATLARIYLA KULLANIMI :
We don’t like her singing this
song.
Onun
bu şarkıyı söylemesini sevmiyoruz.
His
working so hard worries his wife.
Onun
böyle çok çalışması eşini endişelendiriyor.
ÖNERİ FİİLLERİYLE KULLANIMI : USE WITH PROPOSAL VERBS
Bu fiillerle örneklerde göreceğimiz gibi
“Gerund” kullanımına ek olarak kalıplar kullanılabilir. İsim cümlelerinde
kullanılan “Should” atılabilir ve cümlenin fiili bütün kişilerde yalın halde
kullanılır. Üçüncü tekil kişilerde fiil “s” almaz. “Am, is,are” gibi yardımcı
fiillerin yerine “be” kullanılır.
1. I suggested buying that house. (Gerund)
Şu evin alınmasını tavsiye ettim.
2. I suggested his buying that house.
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
3. I suggested that he (should) by that house.
(Noun Clause)
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
I
proposed that the police (should) be informed.
Polisin
haberdar edilmesini önerdim.
He recommended that I
(should) postpone my trip.
Gezimi
ertelememi tavsiye etti.
She
requested that I (should) stay with her.
Kendisiyle
birlikte kalmamı rica etti.
THE INFINITIVE :
Bir fiilin “Infinitive” hali “to”dan sonra
bir “Noun, adjective” ya da “adverb” olarak kullanılabilir.
- BİR İSİSM OLARAK KULLANIMI :
a. Özne olarak
kullanımı :
To watch the birds build a nest is interesting.
Kuşların yuva yapmasını izlemek ilginçtir.
To ask a woman how old she is impolite.
Bir bayana kaç yaşında olduğunu sormak
nezaketsizliktir.
To succeed takes hard work. Başarmak çok
çalışmak ister.
b. Nesne olarak
kullanımı :
I need to learn English more. İngilizce’yi
öğrenmeye çok ihtiyacım var.
She forgot to put her key in her bag. Anahtarını
çantasına koymayı unuttu.
c. Özne tamalayıcı ve
açıklayıcı olarak kullanımı :
His ambition is to obtain a good job. Onun
amacı iyi bir iş elde etmektir.
My aim is to win.Hedefim kazanmaktır. (Özne tamamlayıcı)
His intention, to run away is clear. Onun
kaçmak niyeti bellidir.
“Infinitive” ile kurulmuş bir cümlede
“Gerund” ve “it” kullanılabilir.
To obey traffic signals is
important. (Infinitive)
Obeying traffic signals is
important. (Gerund)
It is important for us to obey
traffic signals.
Trafik
işaretlerine uymak önemlidir.
To
learn a new language takes a certain period of time. (Infinitive)
Learning a new language takes a
certain period of time. (Gerund)
It takes a certain period of
time to learn a new language.
Yeni
bir dil öğrenmek şüphesiz zaman alır.
- BİR İSİM EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To
+ Verb / Question word” kullanılarak yapılan bazı isim cümlelerinin yerini alıp
sadeleştirme yapar.
I know what I should do. / I
know what to do. Ne yapacağımı biliyorum.
Tell
me how old you are. / Tell me your age. Bana yaşınızı
söyleyiniz.
- BİR SIFAT EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To + Verb / Adjective clause”
yerini alır, kendinden önce gelen ismi niteler ve cümlelerde bir kısalma,
sadeleşme olur.
I have a lot of work which I
must do. / I have a lot of work to do.
Yapacak
çok işim var.
This
is the correct answer with must be given.
This is the correct answer to
give./to be given.
Verilecek
olan doğru yanıt budur.
Do
you have anything which we can eat ?/ Do you have anything to eat ?
Yiyecek
bir şeyiniz var mı ?
- BİR BELİRTEÇ EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To + Verb / Adverb clause” yerini
tutar ve cümlelerde kısalma, sadeleşme olur. “To” yerine “In order to / So as
to” kullanılabilir. Bu durumda anlamda değişme olmaz.
We all came so that we could
learn English.
We all came to learn English.
We all came in order to learn
English.
We all came so as to learn
English.
Hepimiz
İngilizce öğrenmeye geldik.
I
will stop that I can control the tires. / I will stop to control the tires.
Lastikleri
kontrol etmek için duracağım.
- VERB + OBJECT + INFINITIVE / GERUND
KULLANIMI :
Aşağıda vereceğimiz fiillerden sonra bir
nesne olduğu zaman takibeden fiil “Infinitive” ya da “-ing” halinde olur.
Fiilin “-ing” hali devamlılık bildirir.
To feel : hissetmek to listen to : dinlemek
To hear : işitmek to sense : sezmek
To watch : izlemek to notice : dikkatini çekmek
To observe : gözlemek to smell : koklamak
To see : görmek to perceive : fark etmek, sezmek
I felt the earth move. / I felt
the earth. It moved.
Toprağın
hareket ettiğini hissettim.
I
felt the earth moving. / I felt the earth. It was moving.
Toprağın
hareket etmekte olduğunu hissettim.
We
heard her singing. Onun şarkı söylediğini duyduk.
We
saw her leave. Onun ayrıldığını gördük.
Did
you listen to him playing the piano ? Onun piyano
çaldığını dinlediniz mi ?
I
don’t like to see them hitting each other.
Birbirlerine
vurduklarını görmek hoşuma gitmiyor.
- VERB + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
Belirli
fiillerden sonra bir “Infinitive” ya da “Infinitive Phrase”
kullanılabilir. Aşağıdaki örneklerde kendilerinden sonra “Infinitive” alan ve
sıkça kullanılan fiilleri göreceğiz.
TO AFFORD : Para olarak gücü yetmek
I can’t afford at this time to
buy a new house
Şu
sıralar yeni bir ev alamam.
TO AGREE : Aynı fikri paylaşmak, kabul etmek
Elif agreed to take the English course.
Elif
İngilizce kursu almayı kabul etti.
TO ARRANGE : Düzenlemek, kararlaştırmak
They arranged to gather twice a
week.
Onlar
haftada iki kez toplanmaya karar verdiler.
TO CARE : İstemek, arzu etmek
Would you care to go with us ? Bizimle gelmek ister misiniz ?
TO CONSENT : Razı olmak, kabul etmek
He consented to be a lawyer. Avukat olmayı kabul etti.
TO DECIDE : Karar vermek
I haven’t decided to answer her letter yet.
Onun
mektubuna cevap vermeye daha karar vermedim.
TO DEMAND : Talep etmek, istemek
The workers demanded to be paid.
İşçiler kendilerine para ödenmesini istedi.
TO DESERVE : Hak etmek
This student deserves to get a
diploma. Bu öğrenci diploma almayı hak ediyor.
TO ENDEAVOR : -mek için çaba harcamak
Ayşin says she will endeavor to
do her best.
Ayşin,
elinden geleni yapmak için çaba harcayacağını söylüyor.
TO FAIL : -mekten geri kalmak, başaramamak
Turan never fails to greet us. Turan asla bizi selamlamaktan geri kalmaz.
TO HESITATE : Tereddüt etmek
Don’t hesitate to drop by from
time to time.
Ara
sıra uğramak için tereddüt etmeyiniz.
TO HOPE : Ummak, ümit etmek
I hope to hear from you soon. Yakında sizden haber almayı umuyorum.
TO LEARN : Öğrenmek
Those people finally learned not
to disturb the people around them.
O
insanlar en sonunda çevrelerindeki insanları rahatsız etmemeyi öğrendiler.
TO MANAGE : Başarmak, halletmek
This suitcase is very heavy, but
I can manage to carry.
Bu
bavul çok ağır ama taşımayı halledebilirim.
TO MEAN : Kastetmek, niyetinde olmak
I meant to go to work, but I
forgot. İşe gitmek istiyordum fakat unuttum.
TO NEED : İhtiyacı olmak
You need to work hard if you want to succeed.
Başarmak istiyorsanız çok çalışmaya
ihtiyacınız var.
TO OFFER : Teklif etmek, vadetmek, gönüllü olduğunu anlatmak
I offered to go to picnic this
weekend.
Bu
hafta sonu pikniğe gitmeyi teklif ettim.
TO PROMISE : Söz vermek
Bora promised to be at class on
time, but he is late.
Bora tam zamanında sınıfta olmaya söz verdi ama geç kaldı.
TO PLAN : Planlamak
The teacher plans to learn new
words tomorrow.
Öğretmen
yeni kelimeleri yarın öğretmeyi planlıyor.
TO PRETEND : …. Gibi davranmak
He pretended to fall just to
thrill the audience.
O
sadece seyircileri heyecanlandırmak için düşüyormuş gibi yapıyor.
TO PROVE : Kanıtlamak, çıkmak
What the teacher said proved to
be correct.
Öğretmenin
söylediği şey doğru çıktı.
TO REMEMBER : Hatırlamak
I remembered to read that book. O kitabı okuduğumu hatırladım.
TO REFUSE : Reddetmek
She may refuse to read his
letter. Onun mektubunu okumayı reddedebilir.
TO SEEM : Görünmek
Volkan seems to understand
everything I say.
Volkan
söylediğim her şeyi anlıyor görünüyor.
TO SWEAR : Yemin etmek
He swore to obey the new rules. Yeni kurallara uyacağına yemin etti.
TO THREATEN : Tehdit etmek
He threatened to murder her. Onu öldürmekle tehdit etti.
TO UNDERTAKE : Üstlenmek, sorumluluğu almak
He undertook to pay the book
within two weeks.
İki
hafta içinde kitabı geri vermeyi üstlendi.
TO VOLUNTEER : Gönüllü olmak
She volunteered to supply the
drinks for the party.
Parti
için içkileri temin etmeye gönüllü oldu.
- VERB + NOUN /
PRONOUN + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
Bu gruba giren ve yaygın olarak kullanılan
fiiller ve örnek cümleler aşağıda verilmiştir. Ancak bu örneklere geçmeden önce
6. ve 7. şıktaki fiillerin farkını anlamak için aşağıdaki örneğe bir bakalım.
I want to extract this tooth. Bu dişi çekmek istiyorum.
I
want you to extract this tooth. Bu dişi çekmenizi
istiyorum.
TO ADVISE : Tavsiye etmek
The teacher advised us to review
our notes before the exam.
Öğretmen
sınavdan önce notlarımızı gözden geçirmemizi tavsiye etti.
TO ALLOW : İzin vermek
He didn’t allow the students to
smoke in the school.
Öğrencilerin
okulda sigara içmelerine izin vermedi.
TO CAUSE : Sebep olmak
Weakness in the metal caused it
to fracture under tension.
Metaldeki
zayıflık onun gerilim altında kırılmasına sebeb oldu.
TO COMPEL : Zorunda kalmak
The rain compelled us to cancel
the match.
Yağmur
bizi maçı iptal ettirmek zorunda bıraktı.
TO CHALLENGE : Meydan okumak, düelloya çağırmak
She challenged met o swim across
the river.
O
nehrin karşı kıyısına yüzmek için bana meydan okudu.
TO COMMAND : Emretmek, buyurmak
He commanded the students to
study lessons.
O
öğrencilerine ders çalışmalarını buyurdu.
TO CONVINCE : İnandırmak, ikna etmek
I convinced her to marry with
him. Onu onunla evlenmeye ikna ettim.
TO ENCOURAGE : Cesaretlendirmek, özendirmek
They encouraged him to go to
holiday. Tatile gitmesi için onu özendirdiler.
TO FORBID : Yasaklamak
The doctor has forbidden the
child to eat candy.
Doktor
çocuğun şeker yemesini yasakladı.
TO FORCE : Zorlamak
The thief forced him to open the
safe. Hırsız onu kasayı açmaya zorladı.
TO HIRE : Tutmak, iş için almak
They have hired a team of
labourers to dig the foundation.
Temelleri
kazmak için bir işçi grubu tuttular.
TO INSTRUCT : Talimat vermek, göstermek
We instructed him to come for
duty. Göreve gelmesi için talimat verdik.
TO INVITE : Davet etmek
They have invited me to join
them. Onlara katılmam için beni davet ettiler.
TO ORDER : Emretmek
The captain ordered the
passengers to abandon the sinking ship.
Kaptan
yocuların batan gemiyi terk etmelerini emretti.
TO PERMIT : İzin vermek
I permitted my son to go to
Bursa. Oğlumun Bursa’ya gitmesine izin verdim.
TO PERSUADE : İkna etmek
He persuaded me to study his
brother.
Kardeşine ders çalıştırmam için beni ikna etti.
TO REMIND : Hatırlamak
The teacher reminded his
students to bring their new boks.
Öğretmen
öğrencilerinin yeni kitaplarını getirmelerini hatırlattı.
TO REQUEST : Rica etmek
We requested Zülfü Livaneli to
sing a song.
Zülfü
Livaneli’nin bir şarkı söylemesini rica ettik.
TO TEACH : Öğretmek
I taught him to speak. Ona konuşmayı öğrettim.
TO TELL : Söylemek, anlatmak
The teacher told met o write my
homework in ink.
Öğretmen
ev ödevimi mürekkeple yazmamı söyledi.
TO TEMPT : Özendirmek, aklını çelmek, teşvik etmek
The offer of a high salary
tempted me to drop the course.
Yüksek
ücret teklifi kursu bırakmamı özendirdi.
TO URGE : Israrla tavsiye etmek
The hostess urged us all tos tay
for dinner.
Ev sahibi hepimizin yemeğe kalması için ısrar
etti.
TO WARN : Uyarmak
The teacher warned me not to
read “Metal Storm”.
Öğretmen
“Metal Fırtanaéyı okumamam için beni uyardı.
- VERB + INFINITIVE VERB + NOUN /
PRONOUN + INFINITIVE OLARAK İKİ ŞEKİLDE KULLANILAN FİİLLER :
TO ASK : Rica etmek, istemek
The young man asked to work on
the Project.
He asked met o work on the
Project with him.
TO BEG : Rica etmek, yalvarmak
She begged tos tay up late.
She begged her mother to stay up
late.
TO EXPECT : Ummak, beklemek
He expects to complete the
inventory by the end of the day.
He expects his assistants to
complete the inventory by the end of the day.
TO INTEND : Niyetlenmek
He intends to finish the work on
time.
He intends his son to be an
engineer.
TO LIKE : İstemek, hoşlanmak
I would like to watch the game.
/ I would like you to watch the game.
TO PREFER : Tercih etmek
She prefers to play the piano. /
She prefers met o play the piano.
TO WANT : İstemek
The students wanted to learn
English.
The students wanted their
teacher to learn English.
- TOO +
INFINITIVE & ENOUGH + INFINITIVE KULLANIMI :
Yukarıda gördüğümüz kalıplar olumlu ya da
olumsuz bir düşünceyi göstermek için kullanılır.
A. Olumlu : Adjective / adverb + enough + Infinitive
Bora
is hard working. He will succeed in business.
Bora is hard working enough to
succeed in business.
Bora
iş hayatında başarılı olacak kadar çalışkandır.
B. Olumsuz : Too + Adjective / adverb + Infinitive
Bora
is lazy. He won’t succeed in business.
Bora is too lazy to succeed in
business.
Bora iş hayatında
başarılı olamıyacak kadar tembeldir.
Her iki
formülü de diğer cümle kalıplarıyla anlatabiliriz.
A. Olumlu :
The problem is
very easy. I can understand it.
The problem is easy
enough form e to understand.
Problem benim anlayacağım kadar kolay. Ya da :
The problem is so easy that I can understand it.
Problem öyle kolay ki ben onu anlayabilirim.
The weather is very warm. We can go swimming.
The weather is warm
enough for us to go swimming.
Hava bizim yüzmeye gidebileceğimiz kadar sıcak.
The weather is so warm that we can go swimming.
Hava öyle sıcak ki yüzmeye gidebiliriz.
B.Olumsuz :
The problem is too difficult. I can’t understand it.
The problem is too
difficult form e to understand.
Problem benim anlayamıyacağım kadar zordur.
The problem is so difficult that I can’t understand it.
Problem öyle zor ki ben onu anlıyamıyorum.
The weather is too cold. We can’t
go swimming.
The weather is too cold
for us to go swimming.
Hava bizim yüzmeye gidemiyeceğimiz kadar soğuk.
The weather is so cold that we can’t go swimming.
Hava öyle soğuk ki yüzmeye gidemeyiz.
- IT + VERB BE + EASY / DIFFICULT /
POSSIBLE … FOR İLE KULLANIMI :
It is difficult form e to write
the story.
For me to write the story is
difficult.
Benim
öykü yazmam zordur.
It
was possible for the TGNA to approve of the bill.
For the TGNA to approve of the
bill was possible.
TBMM’nin
tasarıyı onaylaması mümkündü.
- BAZI “THAT CLAUSE” TİPLİ İSİM
CÜMLELERİN KISALMASI :
He believed that it was easy to
give up smoking.
He believed it easy to give up
smoking.
Sigarayı
bırakmanın kolay olduğuna inandı.
I
find that reading his books is enjoyable.
I find it enjoyable to read his
books.
Onun
kitaplarını okumayı zevkli buluyorum.
Zeynep
finds that learning English is difficult.
Zeynep finds it difficult to
learn English.
Zeynep
İngilizce öğrenmeyi zor buluyor.
- PASSIVE INFINITIVE :
a. Verb + Passive
Infinitive :
He
expects to be trained for a new job.
Yeni
bir iş için eğitilmeyi umuyor.
She
refused to be included in the list of the lazies.
Tembellerin
listesine dahil edilmeyi reddetti.
b. Verb + Noun /
Pronoun + Passive Infinitive :
I want you to be interviewed for
this position.
Sizin
bu görev yeri için konuşmaya katılmanızı istiyorum.
The law doesn’t permit the
vehicles to be driven without a licence.
Yasa
araçların ehliyetsiz sürülmesine izin vermiyor.
c. Adjective + Passive
Infinitive :
I was surprised to be given the
first prize.
İlk
ödülün bana verilmesine hayret ettim.
He
was amazed to be told that he was chosen for the job.
İşe
seçilmiş olduğunun söylenmesine hayret etti.
- TO + INFİNİTİVE İÇEREN SÖZCÜKLER :
Bunlar bazen cümle başlarında bazen de cümle
içinde virgüllerle ayrılarak kullanılır ve anlam olarak tüm cümleyi etkiler. Bu
anlamda yaygın olarak kullanılan bazı deyimler şunlardır :
TO BE FRANK : Samimi olmak gerekirse, açık sözlü
olmak gerekirse.
To be frank, I am badly in need
of money.
Samimi
olmak gerekirse çok kötü şekilde paraya ihtiyacım var.
TO BE HONEST : Dürüst olmak gerekirse.
To be honest, she is very lazy. Dürüst olmak gerekirse o çok tembeldir.
TO BEGIN WITH : İlk önce
TO TELL THE TRUTH : Gerçeği söylemek gerekirse
To tell you the truth, I have
never been in Van.
Size
doğruyu söylemek gerekirse hiç Van’a gitmedim.
TO CUT A LONG STORY SHORT : Uzun lafın kısası
To cut a long story short, we
did all we could for her.
Uzun
lafın kısası onun için elimizden geleni yaptık.
THE PARTICIPLE
“The Participle”, fiil gibi görünüp
aslında tümleç olabilen, isim ve sıfat görevi taşıyan sözcüklerdir. Üç grupta
incelenebilir.
1. Present Participle : V “-ing”
2. Past Participle : V “3”
3. Perfect Participle : Having + V “3”
“Participle” genelde iki cümleyi bir cümle
şeklinde sadeleştirmek için de kullanılabilir.
a. Bir ismin önüne
gelerek “-ing” alanlar :
Bunlar
sıfat gibi ismi nitelerler. Cümlede özne ya da nesnenin yerini tutabilirler.
A crying girl opened the door. Ağlayan bir kız kapıyı açtı.
The
burning tree was about to collapse. Yanan ağaç çökmek
üzereydi.
I
watched the dancing girl. Danseden kızı izledim.
b. Bir linking verb’i takip ederek “-ing” alanlar :
Bunlar
cümlede sıfat yerini tutarlar.
The show was exciting. Gösteri heyecan vericiydi.
We
were all restless because her lecture sounded very boring.
Hepimiz
sıkılmıştık çünkü ders anlatması çok sıkıcıydı.
PARTICIPLE TÜRETİMİ :
VERB PAST PARTICIPLE
–ADJ.- PRESENT PARTICIPLE –ADJ-
To tire yormak tired yorgun tiring yorucu
To bore sıkmak bored sıkılmış boring sıkıcı
to confuse şaşırtmak
confused şaşkın confusing şaşırtıcı
to excite heyecan v
excited heyecanlı exciting heyecan verici
YukardakVERBALS : FİİLİMSİLER
Life is sometimes like a mail we
just don’t get it.
Hayat,
bazen açamadığımız bir mektuptur.
“Verbal”
fiilden türetilen, cümle içinde diğer bazı elemanlar yerine kullanılan
kelimelere denir. Bu kelimelerin kökü adından da anlaşılacağı gibi fiildir.
Başlıca üç gruba ayrılarak incelenir.
1. The
Gerund : Ulaç
2. The
Infinitive : Mastar
3. The
Participle : Ortaç
FİİLLERİN INFINITIVE ve GERUND HALLERİ :
A: PRESENT
INFINITIVE
GERUND
Active : To
finish bitirmek finishing bitirme / bitiriş
To drive sürmek driving sürme
To write yazmak writing yazma
To see görmek seeing görme
To be olmak being olma
To laugh
gülmek
laughing gülme
Passive : To be
finished
being finished
To be driven being driven
To be seen being seen
To be written being written
B : PAST
PERFECT INFINITIVE
PERFECT GERUND / PARTICIPLE
Geçmiş Zamanlı Mastar Geçmiş Zamanlı fiilden isim
Active To
have finished bitirmiş having finished bitirmiş olma
To have driven having driven
To have seen having seen
To have been having been
Passive To
have been finished
having been finished
To have been driven having been driven
To have been written having been written
To have been seen having been seen
AÇIKLAMA :
Bir
fiilin sonuna “-ing” eklenirse buna “Present Participle” denir. “Present
Participle” “Verb, Noun, Adjective” olarak kullanılabilir. Sonuna “-ing” alan
bir fiil isim olarak kullanılırsa buna “Gerund” denir.
I’m running. Koşuyorum. (Verb / Present Participle)
Running in the morning is healthy for body.
Sabahları
koşmak vücut için yararlıdır. (Gerund / Noun )
A
barking dog never bites. Havlayan köpek ısırmaz. (Gerund
/ Noun )
Bir fiilin üçüncü haline “Past Participle”denir. “Present Participle” ve “Past Participle”
birlikte kullanılırsa buna “Perfect Participle”denir.
Tabloda “Present” olarak gösterilen
“Active” ve “Passive” “Gerund” halleri, ana cümleye bağlı olarak “Present /
Past Tense” anlamı verebilirler. Bir başka deyişle böyle bir cümlenin zamanı
ana cümleye bağlıdır. Örneğin :
Present : I
may go home after finishing my work.
I may go home after I
finish my work.
İşimi
bitirdikten sonra eve gidebilirim.
Past : I
went home after finishing my work.
I went home after I finished
my work.
İşimi bitirdikten sonra eve gittim.
THE GERUND :
“Gerund”
fiilin sonuna “-ing” takısı getirilerek fiilin isim yapılmasıdır. Fiilden
türetilen bu isim cümlenin öznesi ya da nesnesi olarak kullanılabilir.
Bu yapının eylemin sonuna getirilerek
fiile hareketlilik kazandıran ve zaman eki olan “-ing” takısı ile
karıştırılmaması gerekmektedir. “Gerund” çoğunlukla bir başka fiilden sonra
kullanılır.
Working in a factory is not very
comfortable.
Fabrikada
çalışmak rahat değildir.
My
brother is working in the factory.
Kardeşim fabrikada çalışıyor.
“GERUND”un DEĞİŞİK KULLANIMLARI :
A. Fiilin öznesi olarak kullanımı : Subject of
the verb.
Swimming is a good exercise. Yüzme iyi bir egzersizdir.
Being
lonely is terrible. Yalnız yaşamak çok kötüdür.
Learning
a new language takes time. Yeni bir dil öğrenme zaman
alır.
Loving
is believing. Sevmek inanmaktır.
B. Fiilin nesnesi olarak kullanımı : Object of
the verb
She denied taking the money. Parayı aldığını inkar etti.
I
enjoy reading poem. Şiir okumaktan hoşlanırım.
She
doesn’t mind waiting. Beklemeye aldırmaz.
KENDİLERİNİ GERUND TAKİP EDEN FİİLLER :
ADMIT : İtiraf etmek
He admitted losing the argument.
Tartışmayı kaybettiğini itiraf etti.
APPRECIATE : Takdir
etmek
We appreciate getting your help.
Yardımınızı almaının kıymetini takdir ederiz.
ANTICIPATE : Beklemek,
ummak
I didn’t anticipate meeting her.
Onunla karşılaşmayı beklemiyordum.
AVOID : Kaçınmak,
sakınmak
We can’t avoid inviting her to
the cinema.
Onu
sinemaya çağırmaktan kaçınamayız.
CONSIDER : Hesaba
katmak, düşünmek
I’m considering buying a new
house in Küçükesat.
Küçükesat’ta
yeni bir ev almayı düşünüyorum.
CONTINUE : Devam etmek
M.Kemal continued doing his best
in the face of obstacles.
M.Kemal
engeller karşısında elinden geleni yapmaya devam etti.
DELAY : Geciktirmek,
ertelemek
Sabancı delayed opening the
university. Sabancı üniversite açmayı erteledi.
DENY : İnkar
etmek
The thief denied stealing the
gold. Hırsız altını çaldığını inkar etti.
DETEST : Nefret
etmek
I always detest playing gamble. Kumar oynamaktan daima nefret ederim.
DREAD : Çok
korkmak, ödü kopmak
She dreads walking at night. Gece yürümekten ödü kopar.
ENJOY : Hoşlanmak
I enjoy running in the morning. Sabahları koşmaktan hoşlanırım.
ESCAPE : Kurtulmak
He escaped being punished. Ceza almaktan kurtuldu.
FANCY : Hayal etmek, düşünmek
Can you fancy flying to the moon
? Aya uçmayı hayal edebiliyor musunuz ?
FINISH : Bitirmek
He finished painting the wall. Duvarı boyamayı bitirdi.
IMAGINE : Hayal
etmek
I sometimes imagine taking a long trip.
Bazen
uzun bir geziye çımayı hayal ederim.
INVOLVE : Karışmak,
gerektirmek
Buying a new house involve
spending extra money.
Yeni
bir ev almak fazladan para harcamayı gerektirir.
KEEP : Korumak,
muhafaza etmek
Don’t keep telling the same
story. Aynı öyküyü anlatıp durmayın.
MIND : Sakıncası
olmak
Do you mind opening the door ? Kapıyı açmamda sizce bir sakınca var mı ?
MISS : Özlemek
I will miss being here with you.
Sizinle burada birlikte olmayı özleyeceğim.
POSTPONE : Geciktirmek,
iptal etmek
We shouldn’t postpone opening
this letter.
Bu
mektubu açmayı geciktirmemeliyiz.
PRACTICE : Uygulama yapmak
You must practice writing the
new words.
Yeni
kelimelerin yazma uygulamasını yapmalısınız.
PROPOSE : Önermek
My son proposed buying a new
car. Oğlum yeni bir araba almayı önerdi.
QUIT : Terk
etmek
He will quit smoking soon. Yakında sigara içmeyi terk edecek / bırakacak.
REGRET : Üzüntü
duymak
She regretted reading the
letter. Mektubu okumaktan pişmanlık duydu.
RISK : Riske girmek
I wouldn’t like to risk losing
her.
Onu
kaybetme riskine girmekten hoşlanmam.
SUGGEST : Teklif
etmek, önermek
I suggested reading “Peace and
War”.”Savaş ve Barış”ı okumayı önerdim.
CAN’T HELP : Elinde
olmamak
I can’t help laughing to her. Ona gülmemek elimde değil.
CAN’T STAND : Katlanamamak
I can’t stand waiting for hours.
Saatlerce beklemeye katlanamam.
NOT : Aşağıda verilen fiillerden sonra hem “Gerund”
hem de “Infinitive” kullanılır. Anlamlarında çok az ya da hiç değişiklik olmaz.
To Advice :
tavsiye etmek to hestitate : tereddüt etmek
Attempt : kalkışmak love : sevmek
Bear : katlanmak
like :
hoşlanmak
Begin :
başlamak neglect : ihmal
etmek
bother :
rahatsız etmek prefer
: tercih etmek
continue : devam etmek regret : üzüntü duymak
hate : nefret etmek remember : hatırlamak
intend : niyet etmek try : gayret etmek
forbid : yasaklamak forget : unutmak
I like to walk. Yürümeyi severim.
I like walking. Yürüyüşü severim.
I
can’t bear to look at a snake.
I can’t bear looking at a snake.
Yılana
bakmaya dayanamam.
ANLAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPAN BAZI FİİLLER :
Bazı fiillerden sonra bir “Gerund” ya da
“Infinitive” kullanıldığında anlam değişikliği olur. Bu fiiller :
REMEMBER :
I remember seeing you at the
cinema last week.
Sizi
geçen hafta sinemada gördüğümü hatırlıyorum.
I
must remember to invite her. Onu davet etmeyi
hatırlamalıyım.
FORGET :
I
never forget meeting you for the first time.
Sizinle
ilk kez karşılaştığımı hiç unutmam.
She
forget to call me last night. Dün gece bana telefon
etmeyi unuttu.
REGRET :
I regret leving the school after
five years.
Beş
yıl sonra okulu terk etmekten pişmanlık duyuyorum.
He
regrets to inform met hat my application for the job was unsuccessful.
İş
başvurumun başarısız olduğunu bana bildirmekten üzüntü duyar.
STOP :
He
stopped greeting us. Bizi selamlamayı kesti.
He
stopped to greet us. Bizi selamlamak için durdu.
TRY :
She
will try washing her hair with the new shampoo.
Saçını
yeni şampuanla yıkamayı deneyecek.
You must try to overcome your
difficulties.
Güçlüklerinizi yenmeye gayret etmelisiniz.
PREPOSITION + V (ing) OLARAK KULLANIMI :
He left without saying good-bye.
Allahaısmarladık demeden ayrıldı.
Some
gypsies earn their living by mending copper ware.
Bazı
çingeneler hayatlarını bakır eşya tamir ederek kazanır.
They
saved her from drowning. Onu boğulmaktan kurtardılar.
Yukarıda belirtilen kurala “Verb +
Preposition” içeren deyimler de girerler.
He gave up smoking. O sigarayı bıraktı.
I’m
interested in learning foreign language.
Yabancı
dil öğrenmeye ilgi duyuyorum.
She is crazy about dancing. Dansetmeye bayılır.
Genelde
sonlarına “Preposition” alan fiillerden sonra bir isim kullanılır. Eğer bir
isim değil de bir fiil kullanmak istersek fiilin sonuna “-ing” getirip isim
yaparız.
I’m fond of football. Futbolu çok seviyorum.
I’m
fond of playing football. Futbol oynamayı seviyorum.
She
is used to Turkish coffee. Türk kahvesine alışıktır.
She
is used to drinking Turkish coffee. Türk kahvesi
içmeye alışıktır.
KENDİSİNİ “GERUND” TAKİP EDEN DEYİMLER :
Aşağıda
göreceğimiz örneklerde kendilerini “Gerund” takip eden ve oldukça yaygın
kullanılan deyimleri göreceğiz.
TO TALK ABOUT : Bir şeyden bahsetmek
Are you talking about
buying a new car ?
Yeni
bir araba almaktan mı bahsediyorsunuz ?
TO BE TIRED FROM : Bir şeyden yorulmak
I’m tired from carrying this
bag. Bu çantayı taşımaktan yoruldum.
TO HAVE DIFFICULTY IN : Sorunu / Zorluğu olmak
I have difficulty in memorazing
the new words.
Yeni
kelimeleri öğrenmede sorunum oluyor.
TO HAVE EXPERIENCE IN : Bir şeyde deneyimi olmak
He has a lot of experience in
replacing the worn-out parts.
Onun
eskimiş parçaları yenilemekte çok deneyimi var.
TO PLEASURE IN : Bir şeyden haz duymak
I always recieve much pleasure
in helping my son.
Oğluma
yardım etmekten daima haz duyarım.
TO SUCCEED IN : Bir şeyi başarmak
We succeed in completing our
assigment in time.
Görevimizi
zamanında tamamlamayı başardık.
TO INSIST ON : Bir şeyde ısrar etmek
Don’t insist on coming with us. Bizimle gelmekte ısrar etmeyiniz.
TO CHANGE OF : Şansı olmak
There is no change of seeing her
tonight. Bu gece onu görme şansı yok.
TO DIFFICULTY OF : Bir şeyin zorluğu olmak
There is no difficulty of
solving this problem.
Bu
sorunu çözmenin zorluğu yok.
TO DREAM OF : Bir
şeyin hayalini görmek
She always dreams of taking a
new house.
Daima
yeni bir ev almanın hayalini görür.
TO FOND OF (BE) : Bir şeyin düşkünü olmak
He is fond of driving a
Mercedes. O Mercedes sürmeye düşkündür.
TO POSSIBILITY OF : İhtimali olmak
There is a good possibility of
winning the game. Oyunu kazanma ihtimali var.
TO QUESTION OF : Sorunu olmak
This is the question of arguing
the matter. Bu konuyu tartışma sorunudur.
TO SPEAK OF : Bir şeyden konuşmak
Don’t speak of leaving her now.
Şimdi
onu terk etmekten bahsetme
TO THINK OF : Bir şeyi düşünmek
She wouldn’t think of disappointing you.
Sizi
hayal kırıklığına uğratmayı düşünemez.
TO BE TIRED OF : Bir şeyden bıkmış olmak
He is tired of doing the same
things for months.
Aylardır
aynı şeyi yapmaktan bıktı.
TO CONFESS TO : İtiraf etmek
They confessed to failing to do
their Works.
İşlerini
yapmadıklarını itiraf ettiler.
TO LOOK FORWARD TO : İple çekmek, dört gözle beklemek
I’m looking forward to seeing
her again.
Onu
tekrar görmeyi iple çekiyorum.
TO OBJECT TO : Bir şeye itiraz etmek
She doesn’t object to opening
the window.
Pencerenin
açılmasına itiraz etmez.
AYNI ŞEYİ AÇIKLAYAN EKLEME : APPOSITION
I like my work, teaching
English.
İngilizce
öğretme olan işimi seviyorum.
You
have only one aim, finishing this course.
Sizin
bu kursu bitirmek olan tek hedefimiz var.
ÖZNEYİ TAMAMLAYAN NESNE OLARAK KULLANIMI :
My work is teaching English. Benim işim İngilizce öğretmedir.
Her
hobby is playing the guitar. Onun uğraşı gitar
çalmadır.
Bu
kullanımda Özne ve nesnenin yerleri değiştirilebilir.
His main interest in life is
reading books.
Reading books is his main
interest in life.
Onun
hayattaki temel uğraşı kitap okumaktır.
İYELİK SIFATLARIYLA KULLANIMI :
We don’t like her singing this
song.
Onun
bu şarkıyı söylemesini sevmiyoruz.
His
working so hard worries his wife.
Onun
böyle çok çalışması eşini endişelendiriyor.
ÖNERİ FİİLLERİYLE KULLANIMI : USE WITH PROPOSAL VERBS
Bu fiillerle örneklerde göreceğimiz gibi
“Gerund” kullanımına ek olarak kalıplar kullanılabilir. İsim cümlelerinde
kullanılan “Should” atılabilir ve cümlenin fiili bütün kişilerde yalın halde
kullanılır. Üçüncü tekil kişilerde fiil “s” almaz. “Am, is,are” gibi yardımcı
fiillerin yerine “be” kullanılır.
1. I suggested buying that house. (Gerund)
Şu evin alınmasını tavsiye ettim.
2. I suggested his buying that house.
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
3. I suggested that he (should) by that house.
(Noun Clause)
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
I
proposed that the police (should) be informed.
Polisin
haberdar edilmesini önerdim.
He recommended that I
(should) postpone my trip.
Gezimi
ertelememi tavsiye etti.
She
requested that I (should) stay with her.
Kendisiyle
birlikte kalmamı rica etti.
THE INFINITIVE :
Bir fiilin “Infinitive” hali “to”dan sonra
bir “Noun, adjective” ya da “adverb” olarak kullanılabilir.
- BİR İSİSM OLARAK KULLANIMI :
a. Özne olarak
kullanımı :
To watch the birds build a nest is interesting.
Kuşların yuva yapmasını izlemek ilginçtir.
To ask a woman how old she is impolite.
Bir bayana kaç yaşında olduğunu sormak
nezaketsizliktir.
To succeed takes hard work. Başarmak çok
çalışmak ister.
b. Nesne olarak
kullanımı :
I need to learn English more. İngilizce’yi
öğrenmeye çok ihtiyacım var.
She forgot to put her key in her bag. Anahtarını
çantasına koymayı unuttu.
c. Özne tamalayıcı ve
açıklayıcı olarak kullanımı :
His ambition is to obtain a good job. Onun
amacı iyi bir iş elde etmektir.
My aim is to win.Hedefim kazanmaktır. (Özne tamamlayıcı)
His intention, to run away is clear. Onun
kaçmak niyeti bellidir.
“Infinitive” ile kurulmuş bir cümlede
“Gerund” ve “it” kullanılabilir.
To obey traffic signals is
important. (Infinitive)
Obeying traffic signals is
important. (Gerund)
It is important for us to obey
traffic signals.
Trafik
işaretlerine uymak önemlidir.
To
learn a new language takes a certain period of time. (Infinitive)
Learning a new language takes a
certain period of time. (Gerund)
It takes a certain period of
time to learn a new language.
Yeni
bir dil öğrenmek şüphesiz zaman alır.
- BİR İSİM EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To
+ Verb / Question word” kullanılarak yapılan bazı isim cümlelerinin yerini alıp
sadeleştirme yapar.
I know what I should do. / I
know what to do. Ne yapacağımı biliyorum.
Tell
me how old you are. / Tell me your age. Bana yaşınızı
söyleyiniz.
- BİR SIFAT EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To + Verb / Adjective clause”
yerini alır, kendinden önce gelen ismi niteler ve cümlelerde bir kısalma,
sadeleşme olur.
I have a lot of work which I
must do. / I have a lot of work to do.
Yapacak
çok işim var.
This
is the correct answer with must be given.
This is the correct answer to
give./to be given.
Verilecek
olan doğru yanıt budur.
Do
you have anything which we can eat ?/ Do you have anything to eat ?
Yiyecek
bir şeyiniz var mı ?
- BİR BELİRTEÇ EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
Burada “To + Verb / Adverb clause” yerini
tutar ve cümlelerde kısalma, sadeleşme olur. “To” yerine “In order to / So as
to” kullanılabilir. Bu durumda anlamda değişme olmaz.
We all came so that we could
learn English.
We all came to learn English.
We all came in order to learn
English.
We all came so as to learn
English.
Hepimiz
İngilizce öğrenmeye geldik.
I
will stop that I can control the tires. / I will stop to control the tires.
Lastikleri
kontrol etmek için duracağım.
- VERB + OBJECT + INFINITIVE / GERUND
KULLANIMI :
Aşağıda vereceğimiz fiillerden sonra bir
nesne olduğu zaman takibeden fiil “Infinitive” ya da “-ing” halinde olur.
Fiilin “-ing” hali devamlılık bildirir.
To feel : hissetmek to listen to : dinlemek
To hear : işitmek to sense : sezmek
To watch : izlemek to notice : dikkatini çekmek
To observe : gözlemek to smell : koklamak
To see : görmek to perceive : fark etmek, sezmek
I felt the earth move. / I felt
the earth. It moved.
Toprağın
hareket ettiğini hissettim.
I
felt the earth moving. / I felt the earth. It was moving.
Toprağın
hareket etmekte olduğunu hissettim.
We
heard her singing. Onun şarkı söylediğini duyduk.
We
saw her leave. Onun ayrıldığını gördük.
Did
you listen to him playing the piano ? Onun piyano
çaldığını dinlediniz mi ?
I
don’t like to see them hitting each other.
Birbirlerine
vurduklarını görmek hoşuma gitmiyor.
- VERB + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
Belirli
fiillerden sonra bir “Infinitive” ya da “Infinitive Phrase”
kullanılabilir. Aşağıdaki örneklerde kendilerinden sonra “Infinitive” alan ve
sıkça kullanılan fiilleri göreceğiz.
TO AFFORD : Para olarak gücü yetmek
I can’t afford at this time to
buy a new house
Şu
sıralar yeni bir ev alamam.
TO AGREE : Aynı fikri paylaşmak, kabul etmek
Elif agreed to take the English course.
Elif
İngilizce kursu almayı kabul etti.
TO ARRANGE : Düzenlemek, kararlaştırmak
They arranged to gather twice a
week.
Onlar
haftada iki kez toplanmaya karar verdiler.
TO CARE : İstemek, arzu etmek
Would you care to go with us ? Bizimle gelmek ister misiniz ?
TO CONSENT : Razı olmak, kabul etmek
He consented to be a lawyer. Avukat olmayı kabul etti.
TO DECIDE : Karar vermek
I haven’t decided to answer her letter yet.
Onun
mektubuna cevap vermeye daha karar vermedim.
TO DEMAND : Talep etmek, istemek
The workers demanded to be paid.
İşçiler kendilerine para ödenmesini istedi.
TO DESERVE : Hak etmek
This student deserves to get a
diploma. Bu öğrenci diploma almayı hak ediyor.
TO ENDEAVOR : -mek için çaba harcamak
Ayşin says she will endeavor to
do her best.
Ayşin,
elinden geleni yapmak için çaba harcayacağını söylüyor.
TO FAIL : -mekten geri kalmak, başaramamak
Turan never fails to greet us. Turan asla bizi selamlamaktan geri kalmaz.
TO HESITATE : Tereddüt etmek
Don’t hesitate to drop by from
time to time.
Ara
sıra uğramak için tereddüt etmeyiniz.
TO HOPE : Ummak, ümit etmek
I hope to hear from you soon. Yakında sizden haber almayı umuyorum.
TO LEARN : Öğrenmek
Those people finally learned not
to disturb the people around them.
O
insanlar en sonunda çevrelerindeki insanları rahatsız etmemeyi öğrendiler.
TO MANAGE : Başarmak, halletmek
This suitcase is very heavy, but
I can manage to carry.
Bu
bavul çok ağır ama taşımayı halledebilirim.
TO MEAN : Kastetmek, niyetinde olmak
I meant to go to work, but I
forgot. İşe gitmek istiyordum fakat unuttum.
TO NEED : İhtiyacı olmak
You need to work hard if you want to succeed.
Başarmak istiyorsanız çok çalışmaya
ihtiyacınız var.
TO OFFER : Teklif etmek, vadetmek, gönüllü olduğunu anlatmak
I offered to go to picnic this
weekend.
Bu
hafta sonu pikniğe gitmeyi teklif ettim.
TO PROMISE : Söz vermek
Bora promised to be at class on
time, but he is late.
Bora tam zamanında sınıfta olmaya söz verdi ama geç kaldı.
TO PLAN : Planlamak
The teacher plans to learn new
words tomorrow.
Öğretmen
yeni kelimeleri yarın öğretmeyi planlıyor.
TO PRETEND : …. Gibi davranmak
He pretended to fall just to
thrill the audience.
O
sadece seyircileri heyecanlandırmak için düşüyormuş gibi yapıyor.
TO PROVE : Kanıtlamak, çıkmak
What the teacher said proved to
be correct.
Öğretmenin
söylediği şey doğru çıktı.
TO REMEMBER : Hatırlamak
I remembered to read that book. O kitabı okuduğumu hatırladım.
TO REFUSE : Reddetmek
She may refuse to read his
letter. Onun mektubunu okumayı reddedebilir.
TO SEEM : Görünmek
Volkan seems to understand
everything I say.
Volkan
söylediğim her şeyi anlıyor görünüyor.
TO SWEAR : Yemin etmek
He swore to obey the new rules. Yeni kurallara uyacağına yemin etti.
TO THREATEN : Tehdit etmek
He threatened to murder her. Onu öldürmekle tehdit etti.
TO UNDERTAKE : Üstlenmek, sorumluluğu almak
He undertook to pay the book
within two weeks.
İki
hafta içinde kitabı geri vermeyi üstlendi.
TO VOLUNTEER : Gönüllü olmak
She volunteered to supply the
drinks for the party.
Parti
için içkileri temin etmeye gönüllü oldu.
- VERB + NOUN /
PRONOUN + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
Bu gruba giren ve yaygın olarak kullanılan
fiiller ve örnek cümleler aşağıda verilmiştir. Ancak bu örneklere geçmeden önce
6. ve 7. şıktaki fiillerin farkını anlamak için aşağıdaki örneğe bir bakalım.
I want to extract this tooth. Bu dişi çekmek istiyorum.
I
want you to extract this tooth. Bu dişi çekmenizi
istiyorum.
TO ADVISE : Tavsiye etmek
The teacher advised us to review
our notes before the exam.
Öğretmen
sınavdan önce notlarımızı gözden geçirmemizi tavsiye etti.
TO ALLOW : İzin vermek
He didn’t allow the students to
smoke in the school.
Öğrencilerin
okulda sigara içmelerine izin vermedi.
TO CAUSE : Sebep olmak
Weakness in the metal caused it
to fracture under tension.
Metaldeki
zayıflık onun gerilim altında kırılmasına sebeb oldu.
TO COMPEL : Zorunda kalmak
The rain compelled us to cancel
the match.
Yağmur
bizi maçı iptal ettirmek zorunda bıraktı.
TO CHALLENGE : Meydan okumak, düelloya çağırmak
She challenged met o swim across
the river.
O
nehrin karşı kıyısına yüzmek için bana meydan okudu.
TO COMMAND : Emretmek, buyurmak
He commanded the students to
study lessons.
O
öğrencilerine ders çalışmalarını buyurdu.
TO CONVINCE : İnandırmak, ikna etmek
I convinced her to marry with
him. Onu onunla evlenmeye ikna ettim.
TO ENCOURAGE : Cesaretlendirmek, özendirmek
They encouraged him to go to
holiday. Tatile gitmesi için onu özendirdiler.
TO FORBID : Yasaklamak
The doctor has forbidden the
child to eat candy.
Doktor
çocuğun şeker yemesini yasakladı.
TO FORCE : Zorlamak
The thief forced him to open the
safe. Hırsız onu kasayı açmaya zorladı.
TO HIRE : Tutmak, iş için almak
They have hired a team of
labourers to dig the foundation.
Temelleri
kazmak için bir işçi grubu tuttular.
TO INSTRUCT : Talimat vermek, göstermek
We instructed him to come for
duty. Göreve gelmesi için talimat verdik.
TO INVITE : Davet etmek
They have invited me to join
them. Onlara katılmam için beni davet ettiler.
TO ORDER : Emretmek
The captain ordered the
passengers to abandon the sinking ship.
Kaptan
yocuların batan gemiyi terk etmelerini emretti.
TO PERMIT : İzin vermek
I permitted my son to go to
Bursa. Oğlumun Bursa’ya gitmesine izin verdim.
TO PERSUADE : İkna etmek
He persuaded me to study his
brother.
Kardeşine ders çalıştırmam için beni ikna etti.
TO REMIND : Hatırlamak
The teacher reminded his
students to bring their new boks.
Öğretmen
öğrencilerinin yeni kitaplarını getirmelerini hatırlattı.
TO REQUEST : Rica etmek
We requested Zülfü Livaneli to
sing a song.
Zülfü
Livaneli’nin bir şarkı söylemesini rica ettik.
TO TEACH : Öğretmek
I taught him to speak. Ona konuşmayı öğrettim.
TO TELL : Söylemek, anlatmak
The teacher told met o write my
homework in ink.
Öğretmen
ev ödevimi mürekkeple yazmamı söyledi.
TO TEMPT : Özendirmek, aklını çelmek, teşvik etmek
The offer of a high salary
tempted me to drop the course.
Yüksek
ücret teklifi kursu bırakmamı özendirdi.
TO URGE : Israrla tavsiye etmek
The hostess urged us all tos tay
for dinner.
Ev sahibi hepimizin yemeğe kalması için ısrar
etti.
TO WARN : Uyarmak
The teacher warned me not to
read “Metal Storm”.
Öğretmen
“Metal Fırtanaéyı okumamam için beni uyardı.
- VERB + INFINITIVE VERB + NOUN /
PRONOUN + INFINITIVE OLARAK İKİ ŞEKİLDE KULLANILAN FİİLLER :
TO ASK : Rica etmek, istemek
The young man asked to work on
the Project.
He asked met o work on the
Project with him.
TO BEG : Rica etmek, yalvarmak
She begged tos tay up late.
She begged her mother to stay up
late.
TO EXPECT : Ummak, beklemek
He expects to complete the
inventory by the end of the day.
He expects his assistants to
complete the inventory by the end of the day.
TO INTEND : Niyetlenmek
He intends to finish the work on
time.
He intends his son to be an
engineer.
TO LIKE : İstemek, hoşlanmak
I would like to watch the game.
/ I would like you to watch the game.
TO PREFER : Tercih etmek
She prefers to play the piano. /
She prefers met o play the piano.
TO WANT : İstemek
The students wanted to learn
English.
The students wanted their
teacher to learn English.
- TOO +
INFINITIVE & ENOUGH + INFINITIVE KULLANIMI :
Yukarıda gördüğümüz kalıplar olumlu ya da
olumsuz bir düşünceyi göstermek için kullanılır.
A. Olumlu : Adjective / adverb + enough + Infinitive
Bora
is hard working. He will succeed in business.
Bora is hard working enough to
succeed in business.
Bora
iş hayatında başarılı olacak kadar çalışkandır.
B. Olumsuz : Too + Adjective / adverb + Infinitive
Bora
is lazy. He won’t succeed in business.
Bora is too lazy to succeed in
business.
Bora iş hayatında
başarılı olamıyacak kadar tembeldir.
Her iki
formülü de diğer cümle kalıplarıyla anlatabiliriz.
A. Olumlu :
The problem is
very easy. I can understand it.
The problem is easy
enough form e to understand.
Problem benim anlayacağım kadar kolay. Ya da :
The problem is so easy that I can understand it.
Problem öyle kolay ki ben onu anlayabilirim.
The weather is very warm. We can go swimming.
The weather is warm
enough for us to go swimming.
Hava bizim yüzmeye gidebileceğimiz kadar sıcak.
The weather is so warm that we can go swimming.
Hava öyle sıcak ki yüzmeye gidebiliriz.
B.Olumsuz :
The problem is too difficult. I can’t understand it.
The problem is too
difficult form e to understand.
Problem benim anlayamıyacağım kadar zordur.
The problem is so difficult that I can’t understand it.
Problem öyle zor ki ben onu anlıyamıyorum.
The weather is too cold. We can’t
go swimming.
The weather is too cold
for us to go swimming.
Hava bizim yüzmeye gidemiyeceğimiz kadar soğuk.
The weather is so cold that we can’t go swimming.
Hava öyle soğuk ki yüzmeye gidemeyiz.
- IT + VERB BE + EASY / DIFFICULT /
POSSIBLE … FOR İLE KULLANIMI :
It is difficult form e to write
the story.
For me to write the story is
difficult.
Benim
öykü yazmam zordur.
It
was possible for the TGNA to approve of the bill.
For the TGNA to approve of the
bill was possible.
TBMM’nin
tasarıyı onaylaması mümkündü.
- BAZI “THAT CLAUSE” TİPLİ İSİM
CÜMLELERİN KISALMASI :
He believed that it was easy to
give up smoking.
He believed it easy to give up
smoking.
Sigarayı
bırakmanın kolay olduğuna inandı.
I
find that reading his books is enjoyable.
I find it enjoyable to read his
books.
Onun
kitaplarını okumayı zevkli buluyorum.
Zeynep
finds that learning English is difficult.
Zeynep finds it difficult to
learn English.
Zeynep
İngilizce öğrenmeyi zor buluyor.
- PASSIVE INFINITIVE :
a. Verb + Passive
Infinitive :
He
expects to be trained for a new job.
Yeni
bir iş için eğitilmeyi umuyor.
She
refused to be included in the list of the lazies.
Tembellerin
listesine dahil edilmeyi reddetti.
b. Verb + Noun /
Pronoun + Passive Infinitive :
I want you to be interviewed for
this position.
Sizin
bu görev yeri için konuşmaya katılmanızı istiyorum.
The law doesn’t permit the
vehicles to be driven without a licence.
Yasa
araçların ehliyetsiz sürülmesine izin vermiyor.
c. Adjective + Passive
Infinitive :
I was surprised to be given the
first prize.
İlk
ödülün bana verilmesine hayret ettim.
He
was amazed to be told that he was chosen for the job.
İşe
seçilmiş olduğunun söylenmesine hayret etti.
- TO + INFİNİTİVE İÇEREN SÖZCÜKLER :
Bunlar bazen cümle başlarında bazen de cümle
içinde virgüllerle ayrılarak kullanılır ve anlam olarak tüm cümleyi etkiler. Bu
anlamda yaygın olarak kullanılan bazı deyimler şunlardır :
TO BE FRANK : Samimi olmak gerekirse, açık sözlü
olmak gerekirse.
To be frank, I am badly in need
of money.
Samimi
olmak gerekirse çok kötü şekilde paraya ihtiyacım var.
TO BE HONEST : Dürüst olmak gerekirse.
To be honest, she is very lazy. Dürüst olmak gerekirse o çok tembeldir.
TO BEGIN WITH : İlk önce
TO TELL THE TRUTH : Gerçeği söylemek gerekirse
To tell you the truth, I have
never been in Van.
Size
doğruyu söylemek gerekirse hiç Van’a gitmedim.
TO CUT A LONG STORY SHORT : Uzun lafın kısası
To cut a long story short, we
did all we could for her.
Uzun
lafın kısası onun için elimizden geleni yaptık.
THE PARTICIPLE
“The Participle”, fiil gibi görünüp
aslında tümleç olabilen, isim ve sıfat görevi taşıyan sözcüklerdir. Üç grupta
incelenebilir.
1. Present Participle : V “-ing”
2. Past Participle : V “3”
3. Perfect Participle : Having + V “3”
“Participle” genelde iki cümleyi bir cümle
şeklinde sadeleştirmek için de kullanılabilir.
a. Bir ismin önüne
gelerek “-ing” alanlar :
Bunlar
sıfat gibi ismi nitelerler. Cümlede özne ya da nesnenin yerini tutabilirler.
A crying girl opened the door. Ağlayan bir kız kapıyı açtı.
The
burning tree was about to collapse. Yanan ağaç çökmek
üzereydi.
I
watched the dancing girl. Danseden kızı izledim.
b. Bir linking verb’i takip ederek “-ing” alanlar :
Bunlar
cümlede sıfat yerini tutarlar.
The show was exciting. Gösteri heyecan vericiydi.
We
were all restless because her lecture sounded very boring.
Hepimiz
sıkılmıştık çünkü ders anlatması çok sıkıcıydı.
PARTICIPLE TÜRETİMİ :
VERB PAST PARTICIPLE
–ADJ.- PRESENT PARTICIPLE –ADJ-
To tire yormak tired yorgun tiring yorucu
To bore sıkmak bored sıkılmış boring sıkıcı
to confuse şaşırtmak
confused şaşkın confusing şaşırtıcı
to excite heyecan v
excited heyecanlı exciting heyecan verici
Yukardaki türetim tablosunda
gösterilenlere uygun olarak aşağıda göstereceğimiz fiillerden de “Participle”
türetilebilir. Bunları örnek cümlelerle görelim.
to
attract : çekmek,
cezbetmek
to amaze : hayrette kalmak
to amuse : eğlendirmek
to interest : ilgilendirmek
to
astonish : hayrette
bırakmak
to
convince : ikna etmek
to annoy : rahatsız etmek
to
discourage : cesaretini
kırmak
to
thrill : heyecanla
titremek
This game excites us. Bu oyun bizi heyecanlandırır.
It
is very exciting. O çok heyecan verici.
We
are very excited. Çok heyecanlıyız.
The
traffic signs were very confusing. Trafik işaretleri
çok şaşırtıcıydı.
The
traffic signs confused them. Trafik işaretleri onları
şaşırttı.
The
drivers were confused. Sürücüler şaşırmış durumdaydı.
c. Past
Participle olarak kullanımı : Fiilden sıfat elde etme.
The bored student wanted to
leave the class.
Bıkkın
öğrenci sınıfı terk etmek istedi.
I’m
a tired man. Yorgun bir adamım.
The
stolen money was found. Çalınan para bulundu.
i türetim tablosunda
gösterilenlere uygun olarak aşağıda göstereceğimiz fiillerden de “Participle”
türetilebilir. Bunları örnek cümlelerle görelim.
to
attract : çekmek,
cezbetmek
to amaze : hayrette kalmak
to amuse : eğlendirmek
to interest : ilgilendirmek
to
astonish : hayrette
bırakmak
to
convince : ikna etmek
to annoy : rahatsız etmek
to
discourage : cesaretini
kırmak
to
thrill : heyecanla
titremek
This game excites us. Bu oyun bizi heyecanlandırır.
It
is very exciting. O çok heyecan verici.
We
are very excited. Çok heyecanlıyız.
The
traffic signs were very confusing. Trafik işaretleri
çok şaşırtıcıydı.
The
traffic signs confused them. Trafik işaretleri onları
şaşırttı.
The
drivers were confused. Sürücüler şaşırmış durumdaydı.
c. Past
Participle olarak kullanımı : Fiilden sıfat elde etme.
The bored student wanted to
leave the class.
Bıkkın
öğrenci sınıfı terk etmek istedi.
I’m
a tired man. Yorgun bir adamım.
The
stolen money was found. Çalınan para bulundu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder