FACEBOOK

28 Şubat 2015 Cumartesi

GERUNDS AND INFINITIVES





VERBALS : FİİLİMSİLER


     “Verbal” fiilden türetilen, cümle içinde diğer bazı elemanlar yerine kullanılan kelimelere denir. Bu kelimelerin kökü adından da anlaşılacağı gibi fiildir. Başlıca üç gruba ayrılarak incelenir.
          1. The Gerund        : Ulaç
          2. The Infinitive     : Mastar
          3. The Participle    : Ortaç

FİİLLERİN INFINITIVE ve GERUND HALLERİ :

A: PRESENT
                  INFINITIVE                               GERUND
Active :    To finish       bitirmek                   finishing       bitirme / bitiriş
                 To drive      sürmek                      driving          sürme
                 To write      yazmak                      writing           yazma
                 To see         görmek                       seeing            görme
                 To be          olmak                          being             olma
                 To laugh     gülmek                       laughing        gülme
Passive :  To be finished                                being finished
                 To be driven                                  being driven
                 To be seen                                      being seen
                 To be written                                 being written

B : PAST
                 PERFECT INFINITIVE              PERFECT GERUND / PARTICIPLE
                 Geçmiş Zamanlı Mastar               Geçmiş Zamanlı fiilden isim
Active      To have finished   bitirmiş           having finished     bitirmiş olma
                 To have driven                              having driven
                 To have seen                                  having seen
                 To have been                                 having been
Passive    To have been finished                   having been finished
                 To have been driven                     having been driven
                 To have been written                   having been written
                 To have been seen                        having been seen

AÇIKLAMA :
     Bir fiilin sonuna “-ing” eklenirse buna “Present Participle” denir. “Present Participle” “Verb, Noun, Adjective” olarak kullanılabilir. Sonuna “-ing” alan bir fiil isim olarak kullanılırsa buna “Gerund” denir.
               I’m running. Koşuyorum. (Verb / Present Participle)
               Running in the morning is healthy for body.
               Sabahları koşmak vücut için yararlıdır. (Gerund / Noun )
               A barking dog never bites. Havlayan köpek ısırmaz. (Gerund / Noun )
     Bir fiilin üçüncü haline “Past Participledenir. “Present Participle” ve “Past Participle” birlikte kullanılırsa buna “Perfect Participle”denir.
     Tabloda “Present” olarak gösterilen “Active” ve “Passive” “Gerund” halleri, ana cümleye bağlı olarak “Present / Past Tense” anlamı verebilirler. Bir başka deyişle böyle bir cümlenin zamanı ana cümleye bağlıdır. Örneğin :
     Present : I may go home after finishing my work.
                     I may go home after I finish my work.
                     İşimi bitirdikten sonra eve gidebilirim.
     Past       : I went home after finishing my work.
                     I went home after I finished my work.
                     İşimi bitirdikten sonra eve gittim.

THE GERUND :
     “Gerund” fiilin sonuna “-ing” takısı getirilerek fiilin isim yapılmasıdır. Fiilden türetilen bu isim cümlenin öznesi ya da nesnesi olarak kullanılabilir.
     Bu yapının eylemin sonuna getirilerek fiile hareketlilik kazandıran ve zaman eki olan “-ing” takısı ile karıştırılmaması gerekmektedir. “Gerund” çoğunlukla bir başka fiilden sonra kullanılır.
               Working in a factory is not very comfortable.
               Fabrikada çalışmak rahat değildir.
               My brother is working in the factory.
               Kardeşim fabrikada çalışıyor.

“GERUND”un DEĞİŞİK KULLANIMLARI :
A.    Fiilin öznesi olarak kullanımı : Subject of the verb.
               Swimming is a good exercise. Yüzme iyi bir egzersizdir.
               Being lonely is terrible. Yalnız yaşamak çok kötüdür.
               Learning a new language takes time. Yeni bir dil öğrenme zaman alır.
               Loving is believing. Sevmek inanmaktır.
B.     Fiilin nesnesi olarak kullanımı : Object of the verb
               She denied taking the money. Parayı aldığını inkar etti.
               I enjoy reading poem. Şiir okumaktan hoşlanırım.
               She doesn’t mind waiting. Beklemeye aldırmaz.

KENDİLERİNİ GERUND TAKİP EDEN FİİLLER :
     ADMIT  : İtiraf etmek
               He admitted losing the argument. Tartışmayı kaybettiğini itiraf etti.
     APPRECIATE  : Takdir etmek
               We appreciate getting your help. Yardımınızı almaının kıymetini takdir ederiz.
     ANTICIPATE  : Beklemek, ummak
               I didn’t anticipate meeting her. Onunla karşılaşmayı beklemiyordum.
     AVOID  : Kaçınmak, sakınmak
               We can’t avoid inviting her to the cinema.  
               Onu sinemaya çağırmaktan kaçınamayız.
     CONSIDER  : Hesaba katmak, düşünmek
               I’m considering buying a new house in Küçükesat.
               Küçükesat’ta yeni bir ev almayı düşünüyorum.
     CONTINUE : Devam etmek
               M.Kemal continued doing his best in the face of obstacles.
               M.Kemal engeller karşısında elinden geleni yapmaya devam etti.
     DELAY  : Geciktirmek, ertelemek
               Sabancı delayed opening the university. Sabancı üniversite açmayı erteledi.
     DENY  : İnkar etmek
               The thief denied stealing the gold. Hırsız altını çaldığını inkar etti.
     DETEST  : Nefret etmek
               I always detest playing gamble. Kumar oynamaktan daima nefret ederim.
     DREAD  : Çok korkmak, ödü kopmak
               She dreads walking at night. Gece yürümekten ödü kopar.
     ENJOY  : Hoşlanmak
               I enjoy running in the morning. Sabahları koşmaktan hoşlanırım.
     ESCAPE  : Kurtulmak
               He escaped being punished. Ceza almaktan kurtuldu.
     FANCY  : Hayal etmek, düşünmek
               Can you fancy flying to the moon ? Aya uçmayı hayal edebiliyor musunuz ?
     FINISH  : Bitirmek
               He finished painting the wall. Duvarı boyamayı bitirdi.
     IMAGINE  : Hayal etmek
               I sometimes imagine taking a long trip.
               Bazen uzun bir geziye çımayı hayal ederim.
     INVOLVE  : Karışmak, gerektirmek
               Buying a new house involve spending extra money.
               Yeni bir ev almak fazladan para harcamayı gerektirir.
     KEEP  : Korumak, muhafaza etmek
               Don’t keep telling the same story. Aynı öyküyü anlatıp durmayın.
     MIND  : Sakıncası olmak
               Do you mind opening the door ? Kapıyı açmamda sizce bir sakınca var mı ?
     MISS  : Özlemek
               I will miss being here with you. Sizinle burada birlikte olmayı özleyeceğim.
     POSTPONE  : Geciktirmek, iptal etmek
               We shouldn’t postpone opening this letter.
               Bu mektubu açmayı geciktirmemeliyiz.
     PRACTICE : Uygulama yapmak
               You must practice writing the new words.
               Yeni kelimelerin yazma uygulamasını yapmalısınız.
     PROPOSE  : Önermek
               My son proposed buying a new car. Oğlum yeni bir araba almayı önerdi.
     QUIT  : Terk etmek
               He will quit smoking soon. Yakında sigara içmeyi terk edecek / bırakacak.
     REGRET  : Üzüntü duymak
               She regretted reading the letter. Mektubu okumaktan pişmanlık duydu.
     RISK  : Riske girmek
               I wouldn’t like to risk losing her.
               Onu kaybetme riskine girmekten hoşlanmam.
     SUGGEST  : Teklif etmek, önermek
               I suggested reading “Peace and War”.”Savaş ve Barış”ı okumayı önerdim.
     CAN’T HELP  : Elinde olmamak
               I can’t help laughing to her. Ona gülmemek elimde değil.
     CAN’T STAND  : Katlanamamak
               I can’t stand waiting for hours. Saatlerce beklemeye katlanamam.



NOT : Aşağıda verilen fiillerden sonra hem “Gerund” hem de “Infinitive” kullanılır. Anlamlarında çok az ya da hiç değişiklik olmaz.

        To Advice      : tavsiye etmek           to hestitate      : tereddüt etmek
             Attempt    : kalkışmak                     love              : sevmek
             Bear          : katlanmak                    like               : hoşlanmak
             Begin        : başlamak                      neglect          : ihmal etmek
             bother       : rahatsız etmek             prefer           :  tercih etmek
             continue    : devam etmek               regret           : üzüntü duymak
             hate            : nefret etmek               remember    : hatırlamak
             intend         : niyet etmek                try                 : gayret etmek
             forbid         : yasaklamak                forget            : unutmak

               I like to walk. Yürümeyi severim.          I like walking. Yürüyüşü severim.
               I can’t bear to look at a snake.               I can’t bear looking at a snake.
               Yılana bakmaya dayanamam.

ANLAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPAN BAZI FİİLLER :
     Bazı fiillerden sonra bir “Gerund” ya da “Infinitive” kullanıldığında anlam değişikliği olur. Bu fiiller :
         REMEMBER :
               I remember seeing you at the cinema last week.
               Sizi geçen hafta sinemada gördüğümü hatırlıyorum.
               I must remember to invite her. Onu davet etmeyi hatırlamalıyım.
         FORGET :
               I never forget meeting you for the first time.
               Sizinle ilk kez karşılaştığımı hiç unutmam.
               She forget to call me last night. Dün gece bana telefon etmeyi unuttu.  
         REGRET :
               I regret leving the school after five years.
               Beş yıl sonra okulu terk etmekten pişmanlık duyuyorum.
               He regrets to inform met hat my application for the job was unsuccessful.
               İş başvurumun başarısız olduğunu bana bildirmekten üzüntü duyar.
         STOP :
               He stopped greeting us. Bizi selamlamayı kesti.
               He stopped to greet us. Bizi selamlamak için durdu.
         TRY :
               She will try washing her hair with the new shampoo.
               Saçını yeni şampuanla yıkamayı deneyecek.
               You must try to overcome your difficulties.                                                                 
               Güçlüklerinizi yenmeye gayret etmelisiniz.

PREPOSITION + V (ing) OLARAK KULLANIMI :
               He left without saying good-bye. Allahaısmarladık demeden ayrıldı.
               Some gypsies earn their living by mending copper ware.
               Bazı çingeneler hayatlarını bakır eşya tamir ederek kazanır.
               They saved her from drowning. Onu boğulmaktan kurtardılar.
     Yukarıda belirtilen kurala “Verb + Preposition” içeren deyimler de girerler.
               He gave up smoking. O sigarayı bıraktı.

               I’m interested in learning foreign language.
               Yabancı dil öğrenmeye ilgi duyuyorum.
               She is crazy about dancing. Dansetmeye bayılır.
     Genelde sonlarına “Preposition” alan fiillerden sonra bir isim kullanılır. Eğer bir isim değil de bir fiil kullanmak istersek fiilin sonuna “-ing” getirip isim yaparız.
               I’m fond of football. Futbolu çok seviyorum.
               I’m fond of playing football. Futbol oynamayı seviyorum.
               She is used to Turkish coffee. Türk kahvesine alışıktır.
               She is used to drinking Turkish coffee. Türk kahvesi içmeye alışıktır.

KENDİSİNİ “GERUND” TAKİP EDEN DEYİMLER :
     Aşağıda göreceğimiz örneklerde kendilerini “Gerund” takip eden ve oldukça yaygın kullanılan deyimleri göreceğiz.
TO TALK ABOUT : Bir şeyden bahsetmek
               Are you talking about buying  a new car ?
               Yeni bir araba almaktan mı bahsediyorsunuz ?
TO BE TIRED FROM : Bir şeyden yorulmak
               I’m tired from carrying this bag. Bu çantayı taşımaktan yoruldum.
TO HAVE DIFFICULTY IN : Sorunu / Zorluğu olmak
               I have difficulty in memorazing the new words.
               Yeni kelimeleri öğrenmede sorunum oluyor.
TO HAVE EXPERIENCE IN : Bir şeyde deneyimi olmak
               He has a lot of experience in replacing the worn-out parts.
               Onun eskimiş parçaları yenilemekte çok deneyimi var.
TO PLEASURE IN : Bir şeyden haz duymak
               I always recieve much pleasure in helping my son.
               Oğluma yardım etmekten daima haz duyarım.
TO SUCCEED IN : Bir şeyi başarmak
               We succeed in completing our assigment in time.
               Görevimizi zamanında tamamlamayı başardık.
TO INSIST ON : Bir şeyde ısrar etmek
               Don’t insist on coming with us. Bizimle gelmekte ısrar etmeyiniz.
TO CHANGE OF : Şansı olmak
               There is no change of seeing her tonight. Bu gece onu görme şansı yok.
TO DIFFICULTY OF : Bir şeyin zorluğu olmak
               There is no difficulty of solving this problem.
               Bu sorunu çözmenin zorluğu yok.
 TO DREAM OF : Bir şeyin hayalini görmek
               She always dreams of taking a new house.
               Daima yeni bir ev almanın hayalini görür.
TO FOND OF (BE) : Bir şeyin düşkünü olmak
               He is fond of driving a Mercedes. O Mercedes sürmeye düşkündür.
TO POSSIBILITY OF : İhtimali olmak
               There is a good possibility of winning the game. Oyunu kazanma ihtimali var.
TO QUESTION OF : Sorunu olmak
               This is the question of arguing the matter. Bu konuyu tartışma sorunudur.
TO SPEAK OF : Bir şeyden konuşmak
               Don’t speak of leaving her now.
               Şimdi onu terk etmekten bahsetme

TO THINK OF : Bir şeyi düşünmek
              She wouldn’t think of disappointing you.
               Sizi hayal kırıklığına uğratmayı düşünemez.
TO BE TIRED OF : Bir şeyden bıkmış olmak
               He is tired of doing the same things for months.
               Aylardır aynı şeyi yapmaktan bıktı.
TO CONFESS TO : İtiraf etmek
               They confessed to failing to do their Works.
               İşlerini yapmadıklarını itiraf ettiler.
TO LOOK FORWARD TO : İple çekmek, dört gözle beklemek
               I’m looking forward to seeing her again.
               Onu tekrar görmeyi iple çekiyorum.
TO OBJECT TO : Bir şeye itiraz etmek
               She doesn’t object to opening the window.
               Pencerenin açılmasına itiraz etmez.

AYNI ŞEYİ AÇIKLAYAN EKLEME : APPOSITION
               I like my work, teaching English.
               İngilizce öğretme olan işimi seviyorum.
               You have only one aim, finishing this course.
               Sizin bu kursu bitirmek olan tek hedefimiz var.

ÖZNEYİ TAMAMLAYAN NESNE OLARAK KULLANIMI :
               My work is teaching English. Benim işim İngilizce öğretmedir.
               Her hobby is playing the guitar. Onun uğraşı gitar çalmadır.
     Bu kullanımda Özne ve nesnenin yerleri değiştirilebilir.
               His main interest in life is reading books.
               Reading books is his main interest in life.
               Onun hayattaki temel uğraşı kitap okumaktır.

İYELİK SIFATLARIYLA KULLANIMI :
               We don’t like her singing this song.
               Onun bu şarkıyı söylemesini sevmiyoruz.
               His working so hard worries his wife.
               Onun böyle çok çalışması eşini endişelendiriyor.

ÖNERİ FİİLLERİYLE KULLANIMI : USE WITH PROPOSAL VERBS
     Bu fiillerle örneklerde göreceğimiz gibi “Gerund” kullanımına ek olarak kalıplar kullanılabilir. İsim cümlelerinde kullanılan “Should” atılabilir ve cümlenin fiili bütün kişilerde yalın halde kullanılır. Üçüncü tekil kişilerde fiil “s” almaz. “Am, is,are” gibi yardımcı fiillerin yerine “be” kullanılır.
1.      I suggested buying that house. (Gerund)
Şu evin alınmasını tavsiye ettim.
2.      I suggested his buying that house.
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
3.      I suggested that he (should) by that house. (Noun Clause)
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
                     I proposed that the police (should) be informed.
                     Polisin haberdar edilmesini önerdim.

                     He recommended that I (should) postpone my trip.
                     Gezimi ertelememi tavsiye etti.
                     She requested that I (should) stay with her.
                     Kendisiyle birlikte kalmamı rica etti.

THE INFINITIVE :
     Bir fiilin “Infinitive” hali “to”dan sonra bir “Noun, adjective” ya da “adverb” olarak kullanılabilir.
  1. BİR İSİSM OLARAK KULLANIMI :
a.      Özne olarak kullanımı :
To watch the birds build a nest is interesting.
Kuşların yuva yapmasını izlemek ilginçtir.
To ask a woman how old she is impolite.
Bir bayana kaç yaşında olduğunu sormak nezaketsizliktir.
To succeed takes hard work. Başarmak çok çalışmak ister.
b.      Nesne olarak kullanımı :
I need to learn English more. İngilizce’yi öğrenmeye çok ihtiyacım var.
She forgot to put her key in her bag. Anahtarını çantasına koymayı unuttu.
c.       Özne tamalayıcı ve açıklayıcı olarak kullanımı :
His ambition is to obtain a good job. Onun amacı iyi bir iş elde etmektir.
My aim is to win.Hedefim kazanmaktır. (Özne tamamlayıcı)
His intention, to run away is clear. Onun kaçmak niyeti bellidir.
     “Infinitive” ile kurulmuş bir cümlede “Gerund” ve “it” kullanılabilir.
               To obey traffic signals is important.  (Infinitive)
               Obeying traffic signals is important. (Gerund)
               It is important for us to obey traffic signals.
               Trafik işaretlerine uymak önemlidir.

               To learn a new language takes a certain period of time. (Infinitive)
               Learning a new language takes a certain period of time. (Gerund)
               It takes a certain period of time to learn a new language.
               Yeni bir dil öğrenmek şüphesiz zaman alır.

  1. BİR İSİM EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Question word” kullanılarak yapılan bazı isim cümlelerinin yerini alıp sadeleştirme yapar.
               I know what I should do. / I know what to do. Ne yapacağımı biliyorum.
               Tell me how old you are. / Tell me your age. Bana yaşınızı söyleyiniz.

  1. BİR SIFAT EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Adjective clause” yerini alır, kendinden önce gelen ismi niteler ve cümlelerde bir kısalma, sadeleşme olur.
               I have a lot of work which I must do. / I have a lot of work to do.
               Yapacak çok işim var.
               This is the correct answer with must be given.
               This is the correct answer to give./to be given.
               Verilecek olan doğru yanıt budur.
               Do you have anything which we can eat ?/ Do you have anything to eat ?
               Yiyecek bir şeyiniz var mı ?

  1. BİR BELİRTEÇ EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Adverb clause” yerini tutar ve cümlelerde kısalma, sadeleşme olur. “To” yerine “In order to / So as to” kullanılabilir. Bu durumda anlamda değişme olmaz.
               We all came so that we could learn English.
               We all came to learn English.
               We all came in order to learn English.
               We all came so as to learn English.
               Hepimiz İngilizce öğrenmeye geldik.
               I will stop that I can control the tires. / I will stop to control the tires.
               Lastikleri kontrol etmek için duracağım.

  1. VERB + OBJECT + INFINITIVE / GERUND KULLANIMI :
     Aşağıda vereceğimiz fiillerden sonra bir nesne olduğu zaman takibeden fiil “Infinitive” ya da “-ing” halinde olur. Fiilin “-ing” hali devamlılık bildirir.
               To feel           : hissetmek        to listen to   : dinlemek
               To hear         : işitmek             to sense       : sezmek
               To watch      : izlemek             to notice      : dikkatini çekmek
               To observe   : gözlemek          to smell        : koklamak
               To see           : görmek             to perceive  : fark etmek, sezmek

               I felt the earth move. / I felt the earth. It moved.
               Toprağın hareket ettiğini hissettim.
               I felt the earth moving. / I felt the earth. It was moving.
               Toprağın hareket etmekte olduğunu hissettim.
               We heard her singing. Onun şarkı söylediğini duyduk.
               We saw her leave. Onun ayrıldığını gördük.
               Did you listen to him playing the piano ? Onun piyano çaldığını dinlediniz mi ?
               I don’t like to see them hitting each other.
               Birbirlerine vurduklarını görmek hoşuma gitmiyor.

  1. VERB + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
     Belirli  fiillerden sonra bir “Infinitive” ya da “Infinitive Phrase” kullanılabilir. Aşağıdaki örneklerde kendilerinden sonra “Infinitive” alan ve sıkça kullanılan fiilleri göreceğiz.

TO AFFORD : Para olarak gücü yetmek
               I can’t afford at this time to buy a new house                                                                                 
               Şu sıralar yeni bir ev alamam.
TO AGREE : Aynı fikri paylaşmak, kabul etmek
               Elif agreed to take the English course.
               Elif İngilizce kursu almayı kabul etti.
TO ARRANGE : Düzenlemek, kararlaştırmak
               They arranged to gather twice a week.
               Onlar haftada iki kez toplanmaya karar verdiler.
TO CARE : İstemek, arzu etmek
               Would you care to go with us ? Bizimle gelmek ister misiniz ?
TO CONSENT : Razı olmak, kabul etmek
               He consented to be a lawyer. Avukat olmayı kabul etti.

TO DECIDE : Karar vermek
               I haven’t decided to answer her letter yet.
               Onun mektubuna cevap vermeye daha karar vermedim.
TO DEMAND : Talep etmek, istemek
               The workers demanded to be paid. İşçiler kendilerine para ödenmesini istedi.
TO DESERVE : Hak etmek
               This student deserves to get a diploma. Bu öğrenci diploma almayı hak ediyor.
TO ENDEAVOR : -mek için çaba harcamak
               Ayşin says she will endeavor to do her best.
               Ayşin, elinden geleni yapmak için çaba harcayacağını söylüyor.
TO FAIL : -mekten geri kalmak, başaramamak
               Turan never fails to greet us. Turan asla bizi selamlamaktan geri kalmaz.
TO HESITATE : Tereddüt etmek
               Don’t hesitate to drop by from time to time.
               Ara sıra uğramak için tereddüt etmeyiniz.
TO HOPE : Ummak, ümit etmek
               I hope to hear from you soon. Yakında sizden haber almayı umuyorum.
TO LEARN : Öğrenmek
               Those people finally learned not to disturb the people around them.
               O insanlar en sonunda çevrelerindeki insanları rahatsız etmemeyi öğrendiler.
TO MANAGE : Başarmak, halletmek
               This suitcase is very heavy, but I can manage to carry.
               Bu bavul çok ağır ama taşımayı halledebilirim.
TO MEAN : Kastetmek, niyetinde olmak
               I meant to go to work, but I forgot. İşe gitmek istiyordum fakat unuttum.
TO NEED : İhtiyacı olmak
               You need to work hard if you want to succeed.
                Başarmak istiyorsanız çok çalışmaya ihtiyacınız var.
TO OFFER : Teklif etmek, vadetmek, gönüllü olduğunu anlatmak
               I offered to go to picnic this weekend.
               Bu hafta sonu pikniğe gitmeyi teklif ettim.
TO PROMISE : Söz vermek
               Bora promised to be at class on time, but he is late.
               Bora tam zamanında sınıfta olmaya söz verdi ama geç kaldı.
TO PLAN : Planlamak
               The teacher plans to learn new words tomorrow.
               Öğretmen yeni kelimeleri yarın öğretmeyi planlıyor.
TO PRETEND : …. Gibi davranmak
               He pretended to fall just to thrill the audience.
               O sadece seyircileri heyecanlandırmak için düşüyormuş gibi yapıyor.
TO PROVE : Kanıtlamak, çıkmak
               What the teacher said proved to be correct.
               Öğretmenin söylediği şey doğru çıktı.
TO REMEMBER : Hatırlamak
               I remembered to read that book. O kitabı okuduğumu hatırladım.
TO REFUSE : Reddetmek
               She may refuse to read his letter. Onun mektubunu okumayı reddedebilir.
TO SEEM : Görünmek
               Volkan seems to understand everything I say.
               Volkan söylediğim her şeyi anlıyor görünüyor.
TO SWEAR : Yemin etmek
               He swore to obey the new rules. Yeni kurallara uyacağına yemin etti.
TO THREATEN : Tehdit etmek
               He threatened to murder her. Onu öldürmekle tehdit etti.
TO UNDERTAKE : Üstlenmek, sorumluluğu almak
               He undertook to pay the book within two weeks.
               İki hafta içinde kitabı geri vermeyi üstlendi.
TO VOLUNTEER : Gönüllü olmak
               She volunteered to supply the drinks for the party.
               Parti için içkileri temin etmeye gönüllü oldu.

  1. VERB + NOUN / PRONOUN + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
     Bu gruba giren ve yaygın olarak kullanılan fiiller ve örnek cümleler aşağıda verilmiştir. Ancak bu örneklere geçmeden önce 6. ve 7. şıktaki fiillerin farkını anlamak için aşağıdaki örneğe bir bakalım.
               I want to extract this tooth. Bu dişi çekmek istiyorum.
               I want you to extract this tooth. Bu dişi çekmenizi istiyorum.
TO ADVISE : Tavsiye etmek
               The teacher advised us to review our notes before the exam.
               Öğretmen sınavdan önce notlarımızı gözden geçirmemizi tavsiye etti.
TO ALLOW : İzin vermek
               He didn’t allow the students to smoke in the school.
               Öğrencilerin okulda sigara içmelerine izin vermedi.
TO CAUSE : Sebep olmak
               Weakness in the metal caused it to fracture under tension.
               Metaldeki zayıflık onun gerilim altında kırılmasına sebeb oldu.
TO COMPEL : Zorunda kalmak
               The rain compelled us to cancel the match.
               Yağmur bizi maçı iptal ettirmek zorunda bıraktı.
TO CHALLENGE : Meydan okumak, düelloya çağırmak
               She challenged met o swim across the river.
               O nehrin karşı kıyısına yüzmek için bana meydan okudu.
TO COMMAND : Emretmek, buyurmak
               He commanded the students to study lessons.
               O öğrencilerine ders çalışmalarını buyurdu.
TO CONVINCE : İnandırmak, ikna etmek
               I convinced her to marry with him. Onu onunla evlenmeye ikna ettim.
TO ENCOURAGE : Cesaretlendirmek, özendirmek
               They encouraged him to go to holiday. Tatile gitmesi için onu özendirdiler.
TO FORBID : Yasaklamak
               The doctor has forbidden the child to eat candy.
               Doktor çocuğun şeker yemesini yasakladı.
TO FORCE : Zorlamak
               The thief forced him to open the safe. Hırsız onu kasayı açmaya zorladı.
TO HIRE : Tutmak, iş için almak
               They have hired a team of labourers to dig the foundation.
               Temelleri kazmak için bir işçi grubu tuttular.
TO INSTRUCT : Talimat vermek, göstermek
               We instructed him to come for duty. Göreve gelmesi için talimat verdik.

TO INVITE : Davet etmek
               They have invited me to join them. Onlara katılmam için beni davet ettiler. 
 TO ORDER : Emretmek
               The captain ordered the passengers to abandon the sinking ship.
               Kaptan yocuların batan gemiyi terk etmelerini emretti.
TO PERMIT : İzin vermek
               I permitted my son to go to Bursa. Oğlumun Bursa’ya gitmesine izin verdim.
TO PERSUADE : İkna etmek
               He persuaded me to study his brother.
               Kardeşine ders çalıştırmam için beni ikna etti.
TO REMIND : Hatırlamak
               The teacher reminded his students to bring their new boks.
               Öğretmen öğrencilerinin yeni kitaplarını getirmelerini hatırlattı.
TO REQUEST : Rica etmek
               We requested Zülfü Livaneli to sing a song.
               Zülfü Livaneli’nin bir şarkı söylemesini rica ettik.
TO TEACH : Öğretmek
               I taught him to speak. Ona konuşmayı öğrettim.
TO TELL : Söylemek, anlatmak
               The teacher told met o write my homework in ink.
               Öğretmen ev ödevimi mürekkeple yazmamı söyledi.
TO TEMPT : Özendirmek, aklını çelmek, teşvik etmek
               The offer of a high salary tempted me to drop the course.
               Yüksek ücret teklifi kursu bırakmamı özendirdi.
TO URGE : Israrla tavsiye etmek
               The hostess urged us all tos tay for dinner.
                Ev sahibi hepimizin yemeğe kalması için ısrar etti.
TO WARN : Uyarmak
               The teacher warned me not to read “Metal Storm”.
               Öğretmen “Metal Fırtanaéyı okumamam için beni uyardı.

  1. VERB + INFINITIVE VERB + NOUN / PRONOUN + INFINITIVE OLARAK İKİ ŞEKİLDE KULLANILAN FİİLLER :
TO ASK : Rica etmek, istemek
               The young man asked to work on the Project.
               He asked met o work on the Project with him.
TO BEG : Rica etmek, yalvarmak
               She begged tos tay up late.
               She begged her mother to stay up late.
TO EXPECT : Ummak, beklemek
               He expects to complete the inventory by the end of the day.
               He expects his assistants to complete the inventory by the end of the day.
TO INTEND : Niyetlenmek
               He intends to finish the work on time.
               He intends his son to be an engineer.
TO LIKE : İstemek, hoşlanmak
               I would like to watch the game. / I would like you to watch the game.
TO PREFER : Tercih etmek
               She prefers to play the piano. / She prefers met o play the piano.

TO WANT : İstemek
               The students wanted to learn English.
               The students wanted their teacher to learn English.

  1. TOO + INFINITIVE & ENOUGH + INFINITIVE KULLANIMI :
     Yukarıda gördüğümüz kalıplar olumlu ya da olumsuz bir düşünceyi göstermek için kullanılır.
A.    Olumlu : Adjective / adverb + enough + Infinitive
               Bora is hard working. He will succeed in business.
               Bora is hard working enough to succeed in business.
               Bora iş hayatında başarılı olacak kadar çalışkandır.
B.     Olumsuz : Too + Adjective / adverb + Infinitive
               Bora is lazy. He won’t succeed in business.
               Bora is too lazy to succeed in business.
               Bora iş hayatında başarılı olamıyacak kadar tembeldir.
     Her iki formülü de diğer cümle kalıplarıyla anlatabiliriz.
     A. Olumlu :
                        The problem is very easy. I can understand it.
                        The problem is easy enough form e to understand.
                        Problem benim anlayacağım kadar kolay.                                  Ya da :
                        The problem is so easy that I can understand it.
                        Problem öyle kolay ki ben onu anlayabilirim.

                        The weather is very warm. We can go swimming.
                        The weather is warm enough for us to go swimming.
                        Hava bizim yüzmeye gidebileceğimiz kadar sıcak.
                        The weather is so warm that we can go swimming.
                        Hava öyle sıcak ki yüzmeye gidebiliriz.

B.Olumsuz :
                        The problem is too difficult. I can’t understand it.
                        The problem is too difficult form e to understand.
                        Problem benim anlayamıyacağım kadar zordur.
                        The problem is so difficult that I can’t understand it.
                        Problem öyle zor ki ben onu anlıyamıyorum.

                        The weather is too cold. We can’t go swimming.
                        The weather is too cold for us to go swimming.
                        Hava bizim yüzmeye gidemiyeceğimiz kadar soğuk.
                        The weather is so cold that we can’t go swimming.
                        Hava öyle soğuk ki yüzmeye gidemeyiz.

  1. IT + VERB BE + EASY / DIFFICULT / POSSIBLE … FOR İLE KULLANIMI :
               It is difficult form e to write the story.
               For me to write the story is difficult.
               Benim öykü yazmam zordur.
               It was possible for the TGNA to approve of the bill.
               For the TGNA to approve of the bill was possible.
               TBMM’nin tasarıyı onaylaması mümkündü.

  1. BAZI “THAT CLAUSE” TİPLİ İSİM CÜMLELERİN KISALMASI :
               He believed that it was easy to give up smoking.
               He believed it easy to give up smoking.
               Sigarayı bırakmanın kolay olduğuna inandı.
               I find that reading his books is enjoyable.
               I find it enjoyable to read his books.
               Onun kitaplarını okumayı zevkli buluyorum.
               Zeynep finds that learning English is difficult.
               Zeynep finds it difficult to learn English.
               Zeynep İngilizce öğrenmeyi zor buluyor.

  1. PASSIVE INFINITIVE :
a.      Verb + Passive Infinitive :
               He expects to be trained for a new job.
               Yeni bir iş için eğitilmeyi umuyor.
               She refused to be included in the list of the lazies.
               Tembellerin listesine dahil edilmeyi reddetti.
b.      Verb + Noun / Pronoun + Passive Infinitive :
               I want you to be interviewed for this position.
               Sizin bu görev yeri için konuşmaya katılmanızı istiyorum.
               The law doesn’t permit the vehicles to be driven without a licence.
               Yasa araçların ehliyetsiz sürülmesine izin vermiyor.
c.       Adjective + Passive Infinitive :
               I was surprised to be given the first prize.
               İlk ödülün bana verilmesine hayret ettim.
               He was amazed to be told that he was chosen for the job.
               İşe seçilmiş olduğunun söylenmesine hayret etti.

  1. TO + INFİNİTİVE İÇEREN SÖZCÜKLER :
     Bunlar bazen cümle başlarında bazen de cümle içinde virgüllerle ayrılarak kullanılır ve anlam olarak tüm cümleyi etkiler. Bu anlamda yaygın olarak kullanılan bazı deyimler şunlardır :
TO BE FRANK : Samimi olmak gerekirse, açık sözlü olmak gerekirse.
               To be frank, I am badly in need of money.
               Samimi olmak gerekirse çok kötü şekilde paraya ihtiyacım var.
TO BE HONEST : Dürüst olmak gerekirse.
               To be honest, she is very lazy. Dürüst olmak gerekirse o çok tembeldir.
TO BEGIN WITH : İlk önce
TO TELL THE TRUTH : Gerçeği söylemek gerekirse
               To tell you the truth, I have never been in Van.
               Size doğruyu söylemek gerekirse hiç Van’a gitmedim.
TO CUT A LONG STORY SHORT : Uzun lafın kısası
               To cut a long story short, we did all we could for her.
               Uzun lafın kısası onun için elimizden geleni yaptık.

THE PARTICIPLE
     “The Participle”, fiil gibi görünüp aslında tümleç olabilen, isim ve sıfat görevi taşıyan sözcüklerdir. Üç grupta incelenebilir.
1.      Present Participle : V “-ing”
2.      Past Participle       : V “3”
3.      Perfect Participle : Having + V “3”
     “Participle” genelde iki cümleyi bir cümle şeklinde sadeleştirmek için de kullanılabilir.
a.      Bir ismin önüne gelerek “-ing” alanlar :
     Bunlar sıfat gibi ismi nitelerler. Cümlede özne ya da nesnenin yerini tutabilirler.
               A crying girl opened the door. Ağlayan bir kız kapıyı açtı.
               The burning tree was about to collapse. Yanan ağaç çökmek üzereydi.
               I watched the dancing girl. Danseden kızı izledim.
     b. Bir linking verb’i takip ederek “-ing” alanlar :
     Bunlar cümlede sıfat yerini tutarlar.
               The show was exciting. Gösteri heyecan vericiydi.
               We were all restless because her lecture sounded very boring.
               Hepimiz sıkılmıştık çünkü ders anlatması çok sıkıcıydı.

PARTICIPLE TÜRETİMİ :

VERB                            PAST PARTICIPLE –ADJ.-      PRESENT PARTICIPLE –ADJ-
To tire        yormak      tired          yorgun                         tiring             yorucu
To bore      sıkmak       bored        sıkılmış                        boring            sıkıcı
to confuse  şaşırtmak   confused   şaşkın                          confusing       şaşırtıcı
to excite     heyecan v   excited      heyecanlı                     exciting           heyecan verici

     YukardakVERBALS : FİİLİMSİLER

               Life is sometimes like a mail we just don’t get it.
               Hayat, bazen açamadığımız bir mektuptur.

     “Verbal” fiilden türetilen, cümle içinde diğer bazı elemanlar yerine kullanılan kelimelere denir. Bu kelimelerin kökü adından da anlaşılacağı gibi fiildir. Başlıca üç gruba ayrılarak incelenir.
          1. The Gerund        : Ulaç
          2. The Infinitive     : Mastar
          3. The Participle    : Ortaç

FİİLLERİN INFINITIVE ve GERUND HALLERİ :

A: PRESENT
                  INFINITIVE                               GERUND
Active :    To finish       bitirmek                   finishing       bitirme / bitiriş
                 To drive      sürmek                      driving          sürme
                 To write      yazmak                      writing           yazma
                 To see         görmek                       seeing            görme
                 To be          olmak                          being             olma
                 To laugh     gülmek                       laughing        gülme
Passive :  To be finished                                being finished
                 To be driven                                  being driven
                 To be seen                                      being seen
                 To be written                                 being written

B : PAST
                 PERFECT INFINITIVE              PERFECT GERUND / PARTICIPLE
                 Geçmiş Zamanlı Mastar               Geçmiş Zamanlı fiilden isim
Active      To have finished   bitirmiş           having finished     bitirmiş olma
                 To have driven                              having driven
                 To have seen                                  having seen
                 To have been                                 having been
Passive    To have been finished                   having been finished
                 To have been driven                     having been driven
                 To have been written                   having been written
                 To have been seen                        having been seen

AÇIKLAMA :
     Bir fiilin sonuna “-ing” eklenirse buna “Present Participle” denir. “Present Participle” “Verb, Noun, Adjective” olarak kullanılabilir. Sonuna “-ing” alan bir fiil isim olarak kullanılırsa buna “Gerund” denir.
               I’m running. Koşuyorum. (Verb / Present Participle)
               Running in the morning is healthy for body.
               Sabahları koşmak vücut için yararlıdır. (Gerund / Noun )
               A barking dog never bites. Havlayan köpek ısırmaz. (Gerund / Noun )
     Bir fiilin üçüncü haline “Past Participledenir. “Present Participle” ve “Past Participle” birlikte kullanılırsa buna “Perfect Participle”denir.
     Tabloda “Present” olarak gösterilen “Active” ve “Passive” “Gerund” halleri, ana cümleye bağlı olarak “Present / Past Tense” anlamı verebilirler. Bir başka deyişle böyle bir cümlenin zamanı ana cümleye bağlıdır. Örneğin :
     Present : I may go home after finishing my work.
                     I may go home after I finish my work.
                     İşimi bitirdikten sonra eve gidebilirim.
     Past       : I went home after finishing my work.
                     I went home after I finished my work.
                     İşimi bitirdikten sonra eve gittim.

THE GERUND :
     “Gerund” fiilin sonuna “-ing” takısı getirilerek fiilin isim yapılmasıdır. Fiilden türetilen bu isim cümlenin öznesi ya da nesnesi olarak kullanılabilir.
     Bu yapının eylemin sonuna getirilerek fiile hareketlilik kazandıran ve zaman eki olan “-ing” takısı ile karıştırılmaması gerekmektedir. “Gerund” çoğunlukla bir başka fiilden sonra kullanılır.
               Working in a factory is not very comfortable.
               Fabrikada çalışmak rahat değildir.
               My brother is working in the factory.
               Kardeşim fabrikada çalışıyor.

“GERUND”un DEĞİŞİK KULLANIMLARI :
A.    Fiilin öznesi olarak kullanımı : Subject of the verb.
               Swimming is a good exercise. Yüzme iyi bir egzersizdir.
               Being lonely is terrible. Yalnız yaşamak çok kötüdür.
               Learning a new language takes time. Yeni bir dil öğrenme zaman alır.
               Loving is believing. Sevmek inanmaktır.
B.     Fiilin nesnesi olarak kullanımı : Object of the verb
               She denied taking the money. Parayı aldığını inkar etti.
               I enjoy reading poem. Şiir okumaktan hoşlanırım.
               She doesn’t mind waiting. Beklemeye aldırmaz.

KENDİLERİNİ GERUND TAKİP EDEN FİİLLER :
     ADMIT  : İtiraf etmek
               He admitted losing the argument. Tartışmayı kaybettiğini itiraf etti.
     APPRECIATE  : Takdir etmek
               We appreciate getting your help. Yardımınızı almaının kıymetini takdir ederiz.
     ANTICIPATE  : Beklemek, ummak
               I didn’t anticipate meeting her. Onunla karşılaşmayı beklemiyordum.
     AVOID  : Kaçınmak, sakınmak
               We can’t avoid inviting her to the cinema.  
               Onu sinemaya çağırmaktan kaçınamayız.
     CONSIDER  : Hesaba katmak, düşünmek
               I’m considering buying a new house in Küçükesat.
               Küçükesat’ta yeni bir ev almayı düşünüyorum.
     CONTINUE : Devam etmek
               M.Kemal continued doing his best in the face of obstacles.
               M.Kemal engeller karşısında elinden geleni yapmaya devam etti.
     DELAY  : Geciktirmek, ertelemek
               Sabancı delayed opening the university. Sabancı üniversite açmayı erteledi.
     DENY  : İnkar etmek
               The thief denied stealing the gold. Hırsız altını çaldığını inkar etti.
     DETEST  : Nefret etmek
               I always detest playing gamble. Kumar oynamaktan daima nefret ederim.
     DREAD  : Çok korkmak, ödü kopmak
               She dreads walking at night. Gece yürümekten ödü kopar.
     ENJOY  : Hoşlanmak
               I enjoy running in the morning. Sabahları koşmaktan hoşlanırım.
     ESCAPE  : Kurtulmak
               He escaped being punished. Ceza almaktan kurtuldu.
     FANCY  : Hayal etmek, düşünmek
               Can you fancy flying to the moon ? Aya uçmayı hayal edebiliyor musunuz ?
     FINISH  : Bitirmek
               He finished painting the wall. Duvarı boyamayı bitirdi.
     IMAGINE  : Hayal etmek
               I sometimes imagine taking a long trip.
               Bazen uzun bir geziye çımayı hayal ederim.
     INVOLVE  : Karışmak, gerektirmek
               Buying a new house involve spending extra money.
               Yeni bir ev almak fazladan para harcamayı gerektirir.
     KEEP  : Korumak, muhafaza etmek
               Don’t keep telling the same story. Aynı öyküyü anlatıp durmayın.
     MIND  : Sakıncası olmak
               Do you mind opening the door ? Kapıyı açmamda sizce bir sakınca var mı ?
     MISS  : Özlemek
               I will miss being here with you. Sizinle burada birlikte olmayı özleyeceğim.
     POSTPONE  : Geciktirmek, iptal etmek
               We shouldn’t postpone opening this letter.
               Bu mektubu açmayı geciktirmemeliyiz.
     PRACTICE : Uygulama yapmak
               You must practice writing the new words.
               Yeni kelimelerin yazma uygulamasını yapmalısınız.
     PROPOSE  : Önermek
               My son proposed buying a new car. Oğlum yeni bir araba almayı önerdi.
     QUIT  : Terk etmek
               He will quit smoking soon. Yakında sigara içmeyi terk edecek / bırakacak.
     REGRET  : Üzüntü duymak
               She regretted reading the letter. Mektubu okumaktan pişmanlık duydu.
     RISK  : Riske girmek
               I wouldn’t like to risk losing her.
               Onu kaybetme riskine girmekten hoşlanmam.
     SUGGEST  : Teklif etmek, önermek
               I suggested reading “Peace and War”.”Savaş ve Barış”ı okumayı önerdim.
     CAN’T HELP  : Elinde olmamak
               I can’t help laughing to her. Ona gülmemek elimde değil.
     CAN’T STAND  : Katlanamamak
               I can’t stand waiting for hours. Saatlerce beklemeye katlanamam.



NOT : Aşağıda verilen fiillerden sonra hem “Gerund” hem de “Infinitive” kullanılır. Anlamlarında çok az ya da hiç değişiklik olmaz.

        To Advice      : tavsiye etmek           to hestitate      : tereddüt etmek
             Attempt    : kalkışmak                     love              : sevmek
             Bear          : katlanmak                    like               : hoşlanmak
             Begin        : başlamak                      neglect          : ihmal etmek
             bother       : rahatsız etmek             prefer           :  tercih etmek
             continue    : devam etmek               regret           : üzüntü duymak
             hate            : nefret etmek               remember    : hatırlamak
             intend         : niyet etmek                try                 : gayret etmek
             forbid         : yasaklamak                forget            : unutmak

               I like to walk. Yürümeyi severim.          I like walking. Yürüyüşü severim.
               I can’t bear to look at a snake.               I can’t bear looking at a snake.
               Yılana bakmaya dayanamam.

ANLAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPAN BAZI FİİLLER :
     Bazı fiillerden sonra bir “Gerund” ya da “Infinitive” kullanıldığında anlam değişikliği olur. Bu fiiller :
         REMEMBER :
               I remember seeing you at the cinema last week.
               Sizi geçen hafta sinemada gördüğümü hatırlıyorum.
               I must remember to invite her. Onu davet etmeyi hatırlamalıyım.
         FORGET :
               I never forget meeting you for the first time.
               Sizinle ilk kez karşılaştığımı hiç unutmam.
               She forget to call me last night. Dün gece bana telefon etmeyi unuttu.  
         REGRET :
               I regret leving the school after five years.
               Beş yıl sonra okulu terk etmekten pişmanlık duyuyorum.
               He regrets to inform met hat my application for the job was unsuccessful.
               İş başvurumun başarısız olduğunu bana bildirmekten üzüntü duyar.
         STOP :
               He stopped greeting us. Bizi selamlamayı kesti.
               He stopped to greet us. Bizi selamlamak için durdu.
         TRY :
               She will try washing her hair with the new shampoo.
               Saçını yeni şampuanla yıkamayı deneyecek.
               You must try to overcome your difficulties.                                                                 
               Güçlüklerinizi yenmeye gayret etmelisiniz.

PREPOSITION + V (ing) OLARAK KULLANIMI :
               He left without saying good-bye. Allahaısmarladık demeden ayrıldı.
               Some gypsies earn their living by mending copper ware.
               Bazı çingeneler hayatlarını bakır eşya tamir ederek kazanır.
               They saved her from drowning. Onu boğulmaktan kurtardılar.
     Yukarıda belirtilen kurala “Verb + Preposition” içeren deyimler de girerler.
               He gave up smoking. O sigarayı bıraktı.

               I’m interested in learning foreign language.
               Yabancı dil öğrenmeye ilgi duyuyorum.
               She is crazy about dancing. Dansetmeye bayılır.
     Genelde sonlarına “Preposition” alan fiillerden sonra bir isim kullanılır. Eğer bir isim değil de bir fiil kullanmak istersek fiilin sonuna “-ing” getirip isim yaparız.
               I’m fond of football. Futbolu çok seviyorum.
               I’m fond of playing football. Futbol oynamayı seviyorum.
               She is used to Turkish coffee. Türk kahvesine alışıktır.
               She is used to drinking Turkish coffee. Türk kahvesi içmeye alışıktır.

KENDİSİNİ “GERUND” TAKİP EDEN DEYİMLER :
     Aşağıda göreceğimiz örneklerde kendilerini “Gerund” takip eden ve oldukça yaygın kullanılan deyimleri göreceğiz.
TO TALK ABOUT : Bir şeyden bahsetmek
               Are you talking about buying  a new car ?
               Yeni bir araba almaktan mı bahsediyorsunuz ?
TO BE TIRED FROM : Bir şeyden yorulmak
               I’m tired from carrying this bag. Bu çantayı taşımaktan yoruldum.
TO HAVE DIFFICULTY IN : Sorunu / Zorluğu olmak
               I have difficulty in memorazing the new words.
               Yeni kelimeleri öğrenmede sorunum oluyor.
TO HAVE EXPERIENCE IN : Bir şeyde deneyimi olmak
               He has a lot of experience in replacing the worn-out parts.
               Onun eskimiş parçaları yenilemekte çok deneyimi var.
TO PLEASURE IN : Bir şeyden haz duymak
               I always recieve much pleasure in helping my son.
               Oğluma yardım etmekten daima haz duyarım.
TO SUCCEED IN : Bir şeyi başarmak
               We succeed in completing our assigment in time.
               Görevimizi zamanında tamamlamayı başardık.
TO INSIST ON : Bir şeyde ısrar etmek
               Don’t insist on coming with us. Bizimle gelmekte ısrar etmeyiniz.
TO CHANGE OF : Şansı olmak
               There is no change of seeing her tonight. Bu gece onu görme şansı yok.
TO DIFFICULTY OF : Bir şeyin zorluğu olmak
               There is no difficulty of solving this problem.
               Bu sorunu çözmenin zorluğu yok.
 TO DREAM OF : Bir şeyin hayalini görmek
               She always dreams of taking a new house.
               Daima yeni bir ev almanın hayalini görür.
TO FOND OF (BE) : Bir şeyin düşkünü olmak
               He is fond of driving a Mercedes. O Mercedes sürmeye düşkündür.
TO POSSIBILITY OF : İhtimali olmak
               There is a good possibility of winning the game. Oyunu kazanma ihtimali var.
TO QUESTION OF : Sorunu olmak
               This is the question of arguing the matter. Bu konuyu tartışma sorunudur.
TO SPEAK OF : Bir şeyden konuşmak
               Don’t speak of leaving her now.
               Şimdi onu terk etmekten bahsetme

TO THINK OF : Bir şeyi düşünmek
              She wouldn’t think of disappointing you.
               Sizi hayal kırıklığına uğratmayı düşünemez.
TO BE TIRED OF : Bir şeyden bıkmış olmak
               He is tired of doing the same things for months.
               Aylardır aynı şeyi yapmaktan bıktı.
TO CONFESS TO : İtiraf etmek
               They confessed to failing to do their Works.
               İşlerini yapmadıklarını itiraf ettiler.
TO LOOK FORWARD TO : İple çekmek, dört gözle beklemek
               I’m looking forward to seeing her again.
               Onu tekrar görmeyi iple çekiyorum.
TO OBJECT TO : Bir şeye itiraz etmek
               She doesn’t object to opening the window.
               Pencerenin açılmasına itiraz etmez.

AYNI ŞEYİ AÇIKLAYAN EKLEME : APPOSITION
               I like my work, teaching English.
               İngilizce öğretme olan işimi seviyorum.
               You have only one aim, finishing this course.
               Sizin bu kursu bitirmek olan tek hedefimiz var.

ÖZNEYİ TAMAMLAYAN NESNE OLARAK KULLANIMI :
               My work is teaching English. Benim işim İngilizce öğretmedir.
               Her hobby is playing the guitar. Onun uğraşı gitar çalmadır.
     Bu kullanımda Özne ve nesnenin yerleri değiştirilebilir.
               His main interest in life is reading books.
               Reading books is his main interest in life.
               Onun hayattaki temel uğraşı kitap okumaktır.

İYELİK SIFATLARIYLA KULLANIMI :
               We don’t like her singing this song.
               Onun bu şarkıyı söylemesini sevmiyoruz.
               His working so hard worries his wife.
               Onun böyle çok çalışması eşini endişelendiriyor.

ÖNERİ FİİLLERİYLE KULLANIMI : USE WITH PROPOSAL VERBS
     Bu fiillerle örneklerde göreceğimiz gibi “Gerund” kullanımına ek olarak kalıplar kullanılabilir. İsim cümlelerinde kullanılan “Should” atılabilir ve cümlenin fiili bütün kişilerde yalın halde kullanılır. Üçüncü tekil kişilerde fiil “s” almaz. “Am, is,are” gibi yardımcı fiillerin yerine “be” kullanılır.
1.      I suggested buying that house. (Gerund)
Şu evin alınmasını tavsiye ettim.
2.      I suggested his buying that house.
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
3.      I suggested that he (should) by that house. (Noun Clause)
Onun şu evi almasını tavsiye ettim.
                     I proposed that the police (should) be informed.
                     Polisin haberdar edilmesini önerdim.

                     He recommended that I (should) postpone my trip.
                     Gezimi ertelememi tavsiye etti.
                     She requested that I (should) stay with her.
                     Kendisiyle birlikte kalmamı rica etti.

THE INFINITIVE :
     Bir fiilin “Infinitive” hali “to”dan sonra bir “Noun, adjective” ya da “adverb” olarak kullanılabilir.
  1. BİR İSİSM OLARAK KULLANIMI :
a.      Özne olarak kullanımı :
To watch the birds build a nest is interesting.
Kuşların yuva yapmasını izlemek ilginçtir.
To ask a woman how old she is impolite.
Bir bayana kaç yaşında olduğunu sormak nezaketsizliktir.
To succeed takes hard work. Başarmak çok çalışmak ister.
b.      Nesne olarak kullanımı :
I need to learn English more. İngilizce’yi öğrenmeye çok ihtiyacım var.
She forgot to put her key in her bag. Anahtarını çantasına koymayı unuttu.
c.       Özne tamalayıcı ve açıklayıcı olarak kullanımı :
His ambition is to obtain a good job. Onun amacı iyi bir iş elde etmektir.
My aim is to win.Hedefim kazanmaktır. (Özne tamamlayıcı)
His intention, to run away is clear. Onun kaçmak niyeti bellidir.
     “Infinitive” ile kurulmuş bir cümlede “Gerund” ve “it” kullanılabilir.
               To obey traffic signals is important.  (Infinitive)
               Obeying traffic signals is important. (Gerund)
               It is important for us to obey traffic signals.
               Trafik işaretlerine uymak önemlidir.

               To learn a new language takes a certain period of time. (Infinitive)
               Learning a new language takes a certain period of time. (Gerund)
               It takes a certain period of time to learn a new language.
               Yeni bir dil öğrenmek şüphesiz zaman alır.

  1. BİR İSİM EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Question word” kullanılarak yapılan bazı isim cümlelerinin yerini alıp sadeleştirme yapar.
               I know what I should do. / I know what to do. Ne yapacağımı biliyorum.
               Tell me how old you are. / Tell me your age. Bana yaşınızı söyleyiniz.

  1. BİR SIFAT EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Adjective clause” yerini alır, kendinden önce gelen ismi niteler ve cümlelerde bir kısalma, sadeleşme olur.
               I have a lot of work which I must do. / I have a lot of work to do.
               Yapacak çok işim var.
               This is the correct answer with must be given.
               This is the correct answer to give./to be given.
               Verilecek olan doğru yanıt budur.
               Do you have anything which we can eat ?/ Do you have anything to eat ?
               Yiyecek bir şeyiniz var mı ?

  1. BİR BELİRTEÇ EŞİTİ OLARAK KULLANIMI :
     Burada “To + Verb / Adverb clause” yerini tutar ve cümlelerde kısalma, sadeleşme olur. “To” yerine “In order to / So as to” kullanılabilir. Bu durumda anlamda değişme olmaz.
               We all came so that we could learn English.
               We all came to learn English.
               We all came in order to learn English.
               We all came so as to learn English.
               Hepimiz İngilizce öğrenmeye geldik.
               I will stop that I can control the tires. / I will stop to control the tires.
               Lastikleri kontrol etmek için duracağım.

  1. VERB + OBJECT + INFINITIVE / GERUND KULLANIMI :
     Aşağıda vereceğimiz fiillerden sonra bir nesne olduğu zaman takibeden fiil “Infinitive” ya da “-ing” halinde olur. Fiilin “-ing” hali devamlılık bildirir.
               To feel           : hissetmek        to listen to   : dinlemek
               To hear         : işitmek             to sense       : sezmek
               To watch      : izlemek             to notice      : dikkatini çekmek
               To observe   : gözlemek          to smell        : koklamak
               To see           : görmek             to perceive  : fark etmek, sezmek

               I felt the earth move. / I felt the earth. It moved.
               Toprağın hareket ettiğini hissettim.
               I felt the earth moving. / I felt the earth. It was moving.
               Toprağın hareket etmekte olduğunu hissettim.
               We heard her singing. Onun şarkı söylediğini duyduk.
               We saw her leave. Onun ayrıldığını gördük.
               Did you listen to him playing the piano ? Onun piyano çaldığını dinlediniz mi ?
               I don’t like to see them hitting each other.
               Birbirlerine vurduklarını görmek hoşuma gitmiyor.

  1. VERB + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
     Belirli  fiillerden sonra bir “Infinitive” ya da “Infinitive Phrase” kullanılabilir. Aşağıdaki örneklerde kendilerinden sonra “Infinitive” alan ve sıkça kullanılan fiilleri göreceğiz.

TO AFFORD : Para olarak gücü yetmek
               I can’t afford at this time to buy a new house                                                                                 
               Şu sıralar yeni bir ev alamam.
TO AGREE : Aynı fikri paylaşmak, kabul etmek
               Elif agreed to take the English course.
               Elif İngilizce kursu almayı kabul etti.
TO ARRANGE : Düzenlemek, kararlaştırmak
               They arranged to gather twice a week.
               Onlar haftada iki kez toplanmaya karar verdiler.
TO CARE : İstemek, arzu etmek
               Would you care to go with us ? Bizimle gelmek ister misiniz ?
TO CONSENT : Razı olmak, kabul etmek
               He consented to be a lawyer. Avukat olmayı kabul etti.

TO DECIDE : Karar vermek
               I haven’t decided to answer her letter yet.
               Onun mektubuna cevap vermeye daha karar vermedim.
TO DEMAND : Talep etmek, istemek
               The workers demanded to be paid. İşçiler kendilerine para ödenmesini istedi.
TO DESERVE : Hak etmek
               This student deserves to get a diploma. Bu öğrenci diploma almayı hak ediyor.
TO ENDEAVOR : -mek için çaba harcamak
               Ayşin says she will endeavor to do her best.
               Ayşin, elinden geleni yapmak için çaba harcayacağını söylüyor.
TO FAIL : -mekten geri kalmak, başaramamak
               Turan never fails to greet us. Turan asla bizi selamlamaktan geri kalmaz.
TO HESITATE : Tereddüt etmek
               Don’t hesitate to drop by from time to time.
               Ara sıra uğramak için tereddüt etmeyiniz.
TO HOPE : Ummak, ümit etmek
               I hope to hear from you soon. Yakında sizden haber almayı umuyorum.
TO LEARN : Öğrenmek
               Those people finally learned not to disturb the people around them.
               O insanlar en sonunda çevrelerindeki insanları rahatsız etmemeyi öğrendiler.
TO MANAGE : Başarmak, halletmek
               This suitcase is very heavy, but I can manage to carry.
               Bu bavul çok ağır ama taşımayı halledebilirim.
TO MEAN : Kastetmek, niyetinde olmak
               I meant to go to work, but I forgot. İşe gitmek istiyordum fakat unuttum.
TO NEED : İhtiyacı olmak
               You need to work hard if you want to succeed.
                Başarmak istiyorsanız çok çalışmaya ihtiyacınız var.
TO OFFER : Teklif etmek, vadetmek, gönüllü olduğunu anlatmak
               I offered to go to picnic this weekend.
               Bu hafta sonu pikniğe gitmeyi teklif ettim.
TO PROMISE : Söz vermek
               Bora promised to be at class on time, but he is late.
               Bora tam zamanında sınıfta olmaya söz verdi ama geç kaldı.
TO PLAN : Planlamak
               The teacher plans to learn new words tomorrow.
               Öğretmen yeni kelimeleri yarın öğretmeyi planlıyor.
TO PRETEND : …. Gibi davranmak
               He pretended to fall just to thrill the audience.
               O sadece seyircileri heyecanlandırmak için düşüyormuş gibi yapıyor.
TO PROVE : Kanıtlamak, çıkmak
               What the teacher said proved to be correct.
               Öğretmenin söylediği şey doğru çıktı.
TO REMEMBER : Hatırlamak
               I remembered to read that book. O kitabı okuduğumu hatırladım.
TO REFUSE : Reddetmek
               She may refuse to read his letter. Onun mektubunu okumayı reddedebilir.
TO SEEM : Görünmek
               Volkan seems to understand everything I say.
               Volkan söylediğim her şeyi anlıyor görünüyor.
TO SWEAR : Yemin etmek
               He swore to obey the new rules. Yeni kurallara uyacağına yemin etti.
TO THREATEN : Tehdit etmek
               He threatened to murder her. Onu öldürmekle tehdit etti.
TO UNDERTAKE : Üstlenmek, sorumluluğu almak
               He undertook to pay the book within two weeks.
               İki hafta içinde kitabı geri vermeyi üstlendi.
TO VOLUNTEER : Gönüllü olmak
               She volunteered to supply the drinks for the party.
               Parti için içkileri temin etmeye gönüllü oldu.

  1. VERB + NOUN / PRONOUN + INFINITIVE OLARAK KULLANIMI :
     Bu gruba giren ve yaygın olarak kullanılan fiiller ve örnek cümleler aşağıda verilmiştir. Ancak bu örneklere geçmeden önce 6. ve 7. şıktaki fiillerin farkını anlamak için aşağıdaki örneğe bir bakalım.
               I want to extract this tooth. Bu dişi çekmek istiyorum.
               I want you to extract this tooth. Bu dişi çekmenizi istiyorum.
TO ADVISE : Tavsiye etmek
               The teacher advised us to review our notes before the exam.
               Öğretmen sınavdan önce notlarımızı gözden geçirmemizi tavsiye etti.
TO ALLOW : İzin vermek
               He didn’t allow the students to smoke in the school.
               Öğrencilerin okulda sigara içmelerine izin vermedi.
TO CAUSE : Sebep olmak
               Weakness in the metal caused it to fracture under tension.
               Metaldeki zayıflık onun gerilim altında kırılmasına sebeb oldu.
TO COMPEL : Zorunda kalmak
               The rain compelled us to cancel the match.
               Yağmur bizi maçı iptal ettirmek zorunda bıraktı.
TO CHALLENGE : Meydan okumak, düelloya çağırmak
               She challenged met o swim across the river.
               O nehrin karşı kıyısına yüzmek için bana meydan okudu.
TO COMMAND : Emretmek, buyurmak
               He commanded the students to study lessons.
               O öğrencilerine ders çalışmalarını buyurdu.
TO CONVINCE : İnandırmak, ikna etmek
               I convinced her to marry with him. Onu onunla evlenmeye ikna ettim.
TO ENCOURAGE : Cesaretlendirmek, özendirmek
               They encouraged him to go to holiday. Tatile gitmesi için onu özendirdiler.
TO FORBID : Yasaklamak
               The doctor has forbidden the child to eat candy.
               Doktor çocuğun şeker yemesini yasakladı.
TO FORCE : Zorlamak
               The thief forced him to open the safe. Hırsız onu kasayı açmaya zorladı.
TO HIRE : Tutmak, iş için almak
               They have hired a team of labourers to dig the foundation.
               Temelleri kazmak için bir işçi grubu tuttular.
TO INSTRUCT : Talimat vermek, göstermek
               We instructed him to come for duty. Göreve gelmesi için talimat verdik.

TO INVITE : Davet etmek
               They have invited me to join them. Onlara katılmam için beni davet ettiler. 
 TO ORDER : Emretmek
               The captain ordered the passengers to abandon the sinking ship.
               Kaptan yocuların batan gemiyi terk etmelerini emretti.
TO PERMIT : İzin vermek
               I permitted my son to go to Bursa. Oğlumun Bursa’ya gitmesine izin verdim.
TO PERSUADE : İkna etmek
               He persuaded me to study his brother.
               Kardeşine ders çalıştırmam için beni ikna etti.
TO REMIND : Hatırlamak
               The teacher reminded his students to bring their new boks.
               Öğretmen öğrencilerinin yeni kitaplarını getirmelerini hatırlattı.
TO REQUEST : Rica etmek
               We requested Zülfü Livaneli to sing a song.
               Zülfü Livaneli’nin bir şarkı söylemesini rica ettik.
TO TEACH : Öğretmek
               I taught him to speak. Ona konuşmayı öğrettim.
TO TELL : Söylemek, anlatmak
               The teacher told met o write my homework in ink.
               Öğretmen ev ödevimi mürekkeple yazmamı söyledi.
TO TEMPT : Özendirmek, aklını çelmek, teşvik etmek
               The offer of a high salary tempted me to drop the course.
               Yüksek ücret teklifi kursu bırakmamı özendirdi.
TO URGE : Israrla tavsiye etmek
               The hostess urged us all tos tay for dinner.
                Ev sahibi hepimizin yemeğe kalması için ısrar etti.
TO WARN : Uyarmak
               The teacher warned me not to read “Metal Storm”.
               Öğretmen “Metal Fırtanaéyı okumamam için beni uyardı.

  1. VERB + INFINITIVE VERB + NOUN / PRONOUN + INFINITIVE OLARAK İKİ ŞEKİLDE KULLANILAN FİİLLER :
TO ASK : Rica etmek, istemek
               The young man asked to work on the Project.
               He asked met o work on the Project with him.
TO BEG : Rica etmek, yalvarmak
               She begged tos tay up late.
               She begged her mother to stay up late.
TO EXPECT : Ummak, beklemek
               He expects to complete the inventory by the end of the day.
               He expects his assistants to complete the inventory by the end of the day.
TO INTEND : Niyetlenmek
               He intends to finish the work on time.
               He intends his son to be an engineer.
TO LIKE : İstemek, hoşlanmak
               I would like to watch the game. / I would like you to watch the game.
TO PREFER : Tercih etmek
               She prefers to play the piano. / She prefers met o play the piano.

TO WANT : İstemek
               The students wanted to learn English.
               The students wanted their teacher to learn English.

  1. TOO + INFINITIVE & ENOUGH + INFINITIVE KULLANIMI :
     Yukarıda gördüğümüz kalıplar olumlu ya da olumsuz bir düşünceyi göstermek için kullanılır.
A.    Olumlu : Adjective / adverb + enough + Infinitive
               Bora is hard working. He will succeed in business.
               Bora is hard working enough to succeed in business.
               Bora iş hayatında başarılı olacak kadar çalışkandır.
B.     Olumsuz : Too + Adjective / adverb + Infinitive
               Bora is lazy. He won’t succeed in business.
               Bora is too lazy to succeed in business.
               Bora iş hayatında başarılı olamıyacak kadar tembeldir.
     Her iki formülü de diğer cümle kalıplarıyla anlatabiliriz.
     A. Olumlu :
                        The problem is very easy. I can understand it.
                        The problem is easy enough form e to understand.
                        Problem benim anlayacağım kadar kolay.                                  Ya da :
                        The problem is so easy that I can understand it.
                        Problem öyle kolay ki ben onu anlayabilirim.

                        The weather is very warm. We can go swimming.
                        The weather is warm enough for us to go swimming.
                        Hava bizim yüzmeye gidebileceğimiz kadar sıcak.
                        The weather is so warm that we can go swimming.
                        Hava öyle sıcak ki yüzmeye gidebiliriz.

B.Olumsuz :
                        The problem is too difficult. I can’t understand it.
                        The problem is too difficult form e to understand.
                        Problem benim anlayamıyacağım kadar zordur.
                        The problem is so difficult that I can’t understand it.
                        Problem öyle zor ki ben onu anlıyamıyorum.

                        The weather is too cold. We can’t go swimming.
                        The weather is too cold for us to go swimming.
                        Hava bizim yüzmeye gidemiyeceğimiz kadar soğuk.
                        The weather is so cold that we can’t go swimming.
                        Hava öyle soğuk ki yüzmeye gidemeyiz.

  1. IT + VERB BE + EASY / DIFFICULT / POSSIBLE … FOR İLE KULLANIMI :
               It is difficult form e to write the story.
               For me to write the story is difficult.
               Benim öykü yazmam zordur.
               It was possible for the TGNA to approve of the bill.
               For the TGNA to approve of the bill was possible.
               TBMM’nin tasarıyı onaylaması mümkündü.

  1. BAZI “THAT CLAUSE” TİPLİ İSİM CÜMLELERİN KISALMASI :
               He believed that it was easy to give up smoking.
               He believed it easy to give up smoking.
               Sigarayı bırakmanın kolay olduğuna inandı.
               I find that reading his books is enjoyable.
               I find it enjoyable to read his books.
               Onun kitaplarını okumayı zevkli buluyorum.
               Zeynep finds that learning English is difficult.
               Zeynep finds it difficult to learn English.
               Zeynep İngilizce öğrenmeyi zor buluyor.

  1. PASSIVE INFINITIVE :
a.      Verb + Passive Infinitive :
               He expects to be trained for a new job.
               Yeni bir iş için eğitilmeyi umuyor.
               She refused to be included in the list of the lazies.
               Tembellerin listesine dahil edilmeyi reddetti.
b.      Verb + Noun / Pronoun + Passive Infinitive :
               I want you to be interviewed for this position.
               Sizin bu görev yeri için konuşmaya katılmanızı istiyorum.
               The law doesn’t permit the vehicles to be driven without a licence.
               Yasa araçların ehliyetsiz sürülmesine izin vermiyor.
c.       Adjective + Passive Infinitive :
               I was surprised to be given the first prize.
               İlk ödülün bana verilmesine hayret ettim.
               He was amazed to be told that he was chosen for the job.
               İşe seçilmiş olduğunun söylenmesine hayret etti.

  1. TO + INFİNİTİVE İÇEREN SÖZCÜKLER :
     Bunlar bazen cümle başlarında bazen de cümle içinde virgüllerle ayrılarak kullanılır ve anlam olarak tüm cümleyi etkiler. Bu anlamda yaygın olarak kullanılan bazı deyimler şunlardır :
TO BE FRANK : Samimi olmak gerekirse, açık sözlü olmak gerekirse.
               To be frank, I am badly in need of money.
               Samimi olmak gerekirse çok kötü şekilde paraya ihtiyacım var.
TO BE HONEST : Dürüst olmak gerekirse.
               To be honest, she is very lazy. Dürüst olmak gerekirse o çok tembeldir.
TO BEGIN WITH : İlk önce
TO TELL THE TRUTH : Gerçeği söylemek gerekirse
               To tell you the truth, I have never been in Van.
               Size doğruyu söylemek gerekirse hiç Van’a gitmedim.
TO CUT A LONG STORY SHORT : Uzun lafın kısası
               To cut a long story short, we did all we could for her.
               Uzun lafın kısası onun için elimizden geleni yaptık.

THE PARTICIPLE
     “The Participle”, fiil gibi görünüp aslında tümleç olabilen, isim ve sıfat görevi taşıyan sözcüklerdir. Üç grupta incelenebilir.
1.      Present Participle : V “-ing”
2.      Past Participle       : V “3”
3.      Perfect Participle : Having + V “3”
     “Participle” genelde iki cümleyi bir cümle şeklinde sadeleştirmek için de kullanılabilir.
a.      Bir ismin önüne gelerek “-ing” alanlar :
     Bunlar sıfat gibi ismi nitelerler. Cümlede özne ya da nesnenin yerini tutabilirler.
               A crying girl opened the door. Ağlayan bir kız kapıyı açtı.
               The burning tree was about to collapse. Yanan ağaç çökmek üzereydi.
               I watched the dancing girl. Danseden kızı izledim.
     b. Bir linking verb’i takip ederek “-ing” alanlar :
     Bunlar cümlede sıfat yerini tutarlar.
               The show was exciting. Gösteri heyecan vericiydi.
               We were all restless because her lecture sounded very boring.
               Hepimiz sıkılmıştık çünkü ders anlatması çok sıkıcıydı.

PARTICIPLE TÜRETİMİ :

VERB                            PAST PARTICIPLE –ADJ.-      PRESENT PARTICIPLE –ADJ-
To tire        yormak      tired          yorgun                         tiring             yorucu
To bore      sıkmak       bored        sıkılmış                        boring            sıkıcı
to confuse  şaşırtmak   confused   şaşkın                          confusing       şaşırtıcı
to excite     heyecan v   excited      heyecanlı                     exciting           heyecan verici

     Yukardaki türetim tablosunda gösterilenlere uygun olarak aşağıda göstereceğimiz fiillerden de “Participle” türetilebilir. Bunları örnek cümlelerle görelim.
         to attract           : çekmek, cezbetmek
         to amaze            : hayrette kalmak
         to amuse            : eğlendirmek
         to interest           : ilgilendirmek
         to astonish          : hayrette bırakmak
         to convince         : ikna etmek
         to annoy              : rahatsız etmek
         to discourage      : cesaretini kırmak
         to thrill                : heyecanla titremek
               This game excites us. Bu oyun bizi heyecanlandırır.
               It is very exciting. O çok heyecan verici.
               We are very excited. Çok heyecanlıyız.

               The traffic signs were very confusing. Trafik işaretleri çok şaşırtıcıydı.
               The traffic signs confused them. Trafik işaretleri onları şaşırttı.
               The drivers were confused. Sürücüler şaşırmış durumdaydı.

c.  Past Participle olarak kullanımı : Fiilden sıfat elde etme.
               The bored student wanted to leave the class.
               Bıkkın öğrenci sınıfı terk etmek istedi.
               I’m a tired man. Yorgun bir adamım.
               The stolen money was found. Çalınan para bulundu.
 i türetim tablosunda gösterilenlere uygun olarak aşağıda göstereceğimiz fiillerden de “Participle” türetilebilir. Bunları örnek cümlelerle görelim.
         to attract           : çekmek, cezbetmek
         to amaze            : hayrette kalmak
         to amuse            : eğlendirmek
         to interest           : ilgilendirmek
         to astonish          : hayrette bırakmak
         to convince         : ikna etmek
         to annoy              : rahatsız etmek
         to discourage      : cesaretini kırmak
         to thrill                : heyecanla titremek
               This game excites us. Bu oyun bizi heyecanlandırır.
               It is very exciting. O çok heyecan verici.
               We are very excited. Çok heyecanlıyız.

               The traffic signs were very confusing. Trafik işaretleri çok şaşırtıcıydı.
               The traffic signs confused them. Trafik işaretleri onları şaşırttı.
               The drivers were confused. Sürücüler şaşırmış durumdaydı.

c.  Past Participle olarak kullanımı : Fiilden sıfat elde etme.
               The bored student wanted to leave the class.
               Bıkkın öğrenci sınıfı terk etmek istedi.
               I’m a tired man. Yorgun bir adamım.
               The stolen money was found. Çalınan para bulundu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder